top of page

Çocukluğumun ve Gençliğimin Ayvalık’ı - K.Erman Kazaz KARACA


     Çocukluğumun en heyecanlı günleri milli bayramlardı. Bayram sabahı erkenden heyecanla kalkar, o güne özel elbisemi giyer ve meydandaki tören alanına giderdik. O yaşlarda R harfini söyleyemeden haykırarak okuduğum Cumhuriyet şiirleri, izleyicilerden çok alkış alır, beni de mutlu ederdi.    

Çocukluk günlerimin ritüellerinden bir başkası da fayton gezileriydi. Ne yazık ki onlar da tarihe karıştı, gitti. Çamlık Kır Kahvesine ailecek faytonla giderdik. Benim yerim her zaman faytoncunun yanıydı. En büyük eğlencem ise pompalı kornayı yol boyunca çalmaktı. Şimdi gezi teknelerinin bağlandığı sahilde aile kahvehaneleri vardı ve özellikle yaz akşamları buralar çok kalabalık olurdu. Oynarken denize düştüğümü, beni tahta sandalye ile denizden çıkardıklarını da hatırlarım, sabahları balıkçıların açıp limonlayıp bize sunduğu taze kara dikenleri sıcak simit ile yediğimi de.     

Benim doğduğum ev gibi Ayvalık’taki Rumlardan kalma evlerin çoğunluğu giriş katı üzerinde yükselen bir ya da iki katlı idi. Evlere iki üç basamakla girilir, arkada sokaktan gözükmeyen bir bahçe bulunurdu. Mutfak giriş katında yer alır, üst katlarda bir sofa ve buraya açılan odalar vardı. Sokağa bakan en büyük oda salon olarak kullanılırdı. Bitişik nizam evlerde Cumhuriyet öncesi kaçakçılık dönemini hatırlatan evden eve kaçışı kolaylaştıran gizli geçitler vardı.    

Girit’ten mübadele ile gelmiş dedem ben çocukken artık yaşlı idi. Salon olarak kullanılan odada pirinç karyolasında yatar, akşam üstü kahveden gelen nargileyi fokurdatırdı. Akşam yemeği sonrası evimize gelen dedemin Giritli kadın arkadaşları onunla Rumca eski günleri konuşurlardı. Ben pek anlamazdım ama Rumca söyledikleri Girit manilerinin bazıları hâlâ aklımdadır. Bir de mahalle fırınında pişen yemekleri unutamıyorum. Belli yemekler evde pişmez tepsi ile fırına gönderilirdi. Bizim ailede de bu görev bana aitti. Gazete kâğıdına sarılı üstü hafif yanmış sıcak tepsileri düzensiz Arnavut kaldırımı sokaklarda o çocuk halimle nasıl eve kadar taşırmışım hâlâ şaşıyorum. İlkokul ve Ortaokul yıllarımızda kantinimizi işleten Ali İhsan abinin sucuk ekmek, köfte ekmek ve fırından yeni çıkmış ayva lezzetleri de hâlâ damağımdadır.    

Zaman zaman Ayvalık’ın renkli ve kültürlü insanlarından yazar Ahmet Yorulmaz’ın kitapçı dükkânına uğrardım. Ahmet abi bana akıcı Türkçe’si ile kenti ve geçmişini anlatırdı. Ayvalık ile ilgili birçok bilgiyi kendisinden dinlemiştim. Ayvalık, Antik Çağ'da bir tür yabani ayva anlamına gelen Kidonia adıyla anılıyormuş. Bölgeye ilk yerleşenlerinin de Midilli'nin Kydona köyünden ya da Girit'in Kydonies bölgesinden gelmiş olabileceklerini söylemişti. Ayvalık’a ilk yerleşenler de 1580’lerde korsanların saldırılarından kaçanlar oluşturmuş.      

Gençliğimin önemli anılarından birisi de Uğur Mumcu ile Sarımsaklı’da Nurettin abinin işlettiği Ege plajda yaptığımız sohbettir.  Yazılarını düzenli okuduğum Uğur Mumcu zaman zaman Ayvalık’a gelirdi. Gene bir gelişinde Ahmet Abinin organizasyonunda yazarla bir araya gelmiştik. 1980’lerin başında ölüm tehdidi aldığı karışık günlerde bizle çok tedirgin bir şekilde görüşmüştü. Sonrasında onu üzücü bir saldırı ile kaybettik.   

Ekim kasım ayları zeytin hasat zamanı idi. Hasat zamanı geldiğinde kat kat giyinerek zeytinliğimize giderdik. İçimizi titreten, iliklerimize kadar işleyen soğuk rüzgâra rağmen zeytin toplanmasına katılır, verilen molada odun ateşinde pişmiş çaydan içerek ısınmaya çalışırdık. Toplanan yeşil zeytinlerin kırma çizme olarak hazırlanması, siyah zeytinlerin tuza basılması anılarımda yer alır. Taze zeytinyağın kızarmış ekmek ile tadına doyulmazdı.    

Yüzyıllardır umudun ve barışın simgesi olan zeytinin savaşların giderek arttığı dünyamıza sürdürülebilir bir yaşam, barış getirmesi dileğiyle.

ree

Yorumlar


  • Instagram
  • Facebook
  • X

Dilek ve önerileriniz için bize yazabilirsiniz.

bottom of page