Ayvalık Rehberi

MA'ADRA
Antik Ege halklarının Madra Dağları’na layık gördüğü, bugüne dek değişmeden gelen ad; Ana tanrıça Ma’nın kocası; Ma’adra.
Ma’adra’nın Ege ile yeniden buluşması, uzun yıllar mimarlık sektöründe emek veren Fikret Özdemir’in 2003 yılında Ma’adra bağlarının toprak analizlerini yaptırmasıyla başladı.
Teraslama sonucunda hazır hale getirilen arazinin güneş alma süresi, güneş ışığı açıları ve aldığı rüzgâr oranı belirlendi. Elde edilen iklimsel veriler ışığında teruar özelliklerine en uygun anaçlar seçilerek en lezzetli üzümlerin yetişebileceği arazide konumlandırıldı. 2007 yılına kadar süren toprak ıslahının ardından bağ artık dikime hazırdı. Eşsiz aromadaki ürünlerini veren asmaların dikimi, 2007 yılında tamamlandı. Uzun soluklu bir sürecin ardından 2012 yılında ilk mahsullerini veren bağ, üzümün yolculuğunda yeni ve eşsiz bir durak halini aldı.
Arazinin aromatik ve dengeli üzümlerin yetişmesine uygun killi ve taşlı toprak yapısı ve iklim koşulları Kaz Dağları’nın karşısında yayılan Madra Dağları’nda dünya standartlarında üzüm yetiştirilmesini sağlar. Arazinin yüksekliği (550 m) Ege Poyrazı’nı ağır başlılıkla karşılar ve rüzgârın bağa hafif bir şekilde yayılmasına ve yazın yeterli serinliği sağlayarak üzümlerin mükemmel olgunluğa erişmesine yardımcı olur. Aynı zamanda nemi önleyerek asmaları olası hastalıklara korunmasına yardımcı olur. Kuzey Ege’nin teruar özelliklerini taşıyan ve çevresinde tek olan arazi, diğer bağlardan izole olduğu için hastalık bulaşma riski en azdadır. Bağlarda kullanılan damla sulama sistemi, yazın en kurak zamanlarında bile kontrollü sulama yapılmasını sağlar, bu da üzümlerin şekerlenmeden olgunlaşması için gerekli ortamı oluşturur.
Gömeç Kobaşlar Köyü Mevkii’nde bulunan Ma’adra, tarladan ve pazardan en taze ürünlerle hazırlanan, Ege’nin hafifliğine ayak uyduran, lezzetli, keyifli menüleriyle; taş fırında, meşe odununda yapılmış Roma tarzı dilimli pizzalardan el yapımı taze makarnalara, yörenin zenginliğini taşıyan peynir ve şarküteri tabağıyla Ayvalık gastronomi rotasının önemli duraklarından biridir.

AYVALIK ZEYTİNYAĞI HEP ÖDÜLLÜ
Beğeni farklılıkların olduğu her ortamda; güzel, nitelikli ve iyi olanın olmayandan ayırt edilebilmesi için önde gelen yöntemlerden biri de kuşkusuz yarışmalar düzenlenmesidir. Bu yarışmalarda ortaya konan birçok ayırıcı özelliğe bakılarak, benzer görünenler arasındaki farklılıkların görünür ve anlaşılır hale gelmesi sağlanıyor.
Ülkemizde 150’ye yakın zeytin çeşidinin bulunduğu biliniyor ve dünyadaki çeşitlilik altı yüz, yedi yüzlerle ifade ediliyor. Yıllardan beridir ülkemizde ve zeytin üreticisi olan dünyanın birçok ülkesinde mucizevi ürün olan zeytinyağı için yarışmalar yapılıyor. Ancak bu yarışmalardaki kriterlerin ve derecelendirmelerin belli standartlar üzerine oturtularak sürdürülmesinin tarihi, çok eski sayılmaz.
Yarışmalarda, zeytinyağının sızma olmasının yanı sıra; tadı, kokusu, görünümü ve dokusu bakımından hatasız olması ilk kriter olarak alınıyor. Bu özelliklerin incelenmesine duyusal değerlendirme (organoleptik) deniyor.
Zeytinyağını duyusal değerlendirme kapsamında, ayrıntılarına varana kadar inceleyen, tanımlayan uzman ve eğitimli kişiler, oleog olarak anılıyor. Oleoglar, zeytinin dalından koparılıp yağ haline gelmesine, filtre edilip paketlenmesine kadar geçen yolculuğu şaşılacak doğrulukta duyusal olarak ayrıntılayabiliyor. Zeytinin; aldığı rüzgâr, yetiştiği toprağının özellikleri, dalından mı yerden mi toplanmış olduğu, donmuş olup olmadığı, olgunlaşma zamanından önce mi sonra mı hasat edildiği, çürük olup olmadığı, sıkım sırasında yağa geçen metalik tat oleoglar tarafından ayırt edilebiliyor. Ancak yağda fermantasyonun ya da oksidasyonun olup olmadığı, yağın asitik yüzdesi ve derecelendirme için bir dizi laboratuvar işlemleri gerekli.
İtalya Toscana’da yetişmiş, eksperlik yetkisiyle lisansı İtalyan Tarım Bakanlığı ve Toscana Bölgesinden resmi olarak onaylı; tüm Avrupa Birliği ülkelerinde, yağı organoleptik olarak tahlil etme yetkisi bulunan ve uluslararası yarışmalarda jüri üyesi oleolog Selin Ertür’ün açıklamalarına göre, günümüzde sayısı, adı, kimler tarafından düzenlendiği belirlenemeyecek kadar yarışma ve ödül mekanizması var. Buna karşın saygın ve yetkinliği bilinen birçok yarışmada, Ayvalık Zeytinyağı çok beğeniliyor, üst sıralarda kendine her zaman yer buluyor ve dereceler alıyor.
Selin Ertür’ün anlatımlarına göre son yıllarda tüm ülkelerde, zeytin, zeytinyağı üretmeyen ülkelerde bile uluslararası olarak yapılan zeytinyağı yarışmaları var. Ertür her yarışma için “iyidir” denemeyeceğini, “bol ödül” dağıtan, ”ödül garantili,” ”bol madalyalı,” ”gayriciddi,” neredeyse ödül vermediği yağ bırakmayan “ticari yarışmalar” oldukça yaygın olduğunun; bu tarz yarışmaların, nitelikli, ciddi, zor yarışmalara ve sektöre büyük zararlar verdiğinin ısrarla altını çiziyor.
Yağının kalitesine güvenen üretici Türkiye'de Ulusal Zeytin Zeytinyağı Konseyi’nin yaptığı yarışmaya; merkezi İspanya’da bulunan Uluslararası Konseyi’nin yaptığı yarışmaya ve yurtdışındaki, geçmişi olan, güvenilir ciddi kurumların yaptığı yarışmalara girebiliyorlar. Ayvalık’ta titizlikle üretilen bazı zeytinyağlarının hep üst sıralarda yer aldığı biliniyor.

ASKEV
ASKEV Bilginer-Melin Ayvalık Sanat Kültür Eğitim Vakfı, Ayvalık ve Kuzey Ege öncelikli olmak üzere ülke genelinde maddi olanakları sınırlı ailelerin yetenekli, çalışkan, gelişmeye açık gençlerini eğitim bursuyla destekliyor. 12 ay boyunca süren burs vakfın kurulduğu 2017 yılında 9 öğrenciye verilerek başlamışken bugüne kadar 123 öğrenciyi destekledi.
Lise, lisans ve yüksek lisans düzeyinde verdiği bursla ASKEV, öğrencilerin bilim, sanat, çevre alanlarında duyarlı, topluma yararlı bireyler olmasına katkı sağlamayı hedefliyor. Yüzüncü yılını geride bırakan Cumhuriyetimizin Atatürk’ün önderliğinde başlattığı çağdaş eğitim reformlarının izinde, çağdaş gelişmelerin içinde yer alan bir eğitim duyarlılığına sahip.
Vakfa gelir getirici bir yatırım olması amacıyla 2017 Aralık’ında alınan 110 dönümlük zeytinlik Kozak yolunun başlangıcında. Melin Zeytinyağı markasıyla üretilen zeytinyağı satışından elde edilen gelir ve vakfın Ayvalık’ın merkezinde, eşsiz bahçesinde yer alan Melin Kahve/Cafe’nin gelirinin tamamı da eğitim bursuna kaynak olarak kullanılıyor.
Vakfın kültürel etkinliklerinin yapıldığı mekân ASKEV Sera 19 Mayıs 2023’ten beri çeşitli temalar çerçevesinde ülkenin önde gelen isimlerini ağırlıyor, konserlere, film gösterimlerine ev sahipliği yapıyor. Ayvalık’ın kültürünü ve yörenin zeytinyağını tanıtmak ve yaşatmak amacıyla yapılan “Zeytin Hasadı” festivalinin 2024 yılı etkinliklerinde ASKEV Sera’da bir belgesel film gösterimi ve konuşmaya ev sahipliği yapıyor.

BEKİR COŞKUN KÜTÜPHANESİ
Arkasında on kitap ve binlerce köşe yazısı bırakarak 2021 yılında aramızdan ayrılan Bekir Coşkun tam bir Ayvalık tutkunuydu. Son yıllarını bütünüyle Cunda’daki evinde geçiren ve yazılarını da burada yazan Coşkun, Ayvalıklıların gönlünde de farklı bir yer edinmişti. Bekir Coşkun, en büyük hayalinin Ayvalık’ta, kitaplarını ve ödüllerini bağışlayacağı bir kütüphanenin oluşturması olduğunu dost meclislerinde sıklıkla dile getirince, dileği, ölümünden sonra gündeme getiriliyor ve Belediye Meclisi’nde karara bağlanıyor.
Çarpıcı tarzı ve yalın diliyle, gençlerin, çocukların, kadınların okumalarının elzem olduğunu; Atatürk’ü, cumhuriyet değerlerini, özgürlüğü mutlaka anlamaları gerektiğini; düşünmek ve sorgulayabilmek için de okumaktan başka bir yol bulunmadığını
yazılarında, kitaplarında, söyleşilerde dile getiren Bekir Coşkun’un adı artık, Cunda’daki tarihi bir binada, çok sevdiği kitapları ve meslek yaşamında kullandığı eşyalarıyla birlikte adıyla anılan kütüphanede yaşıyor.

AYVALIK-MİDİLLİ DOSTLUK MAÇI.
Lozan antlaşmasının ardından mübadele gerçekleşmiş ancak hak iddiaları ve bitmek bilmeyen tartışmalar uzun yıllar sürmüştür. Yunanistan’da tekrar iktidara gelen Venizelos hükümeti, Türkiye ile olan problemlerini barışçı yöntemlerle, masa başında uzlaşarak halletmek istemiştir. Öncelikle Türk ve Yunan heyetleri arasında yapılan görüşmeler neticesinde 10 Haziran 1930 Ankara Sözleşmesi’yle Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus mübadelesinden kaynaklanan siyasal ve ekonomik sorunlar çözüme bağlanmıştır. Ardından Ekim ayının sonunda Ankara’ya gelen Venizelos ve Yunan heyeti ile yapılan görüşmelerin neticesinde 30 Ekim 1930 tarihinde üç antlaşma karşılıklı olarak imzalanmıştır. Venizelos, İsmet Paşa, Mihalakopulos ve Tevfik Rüştü Bey tarafından; “Dostluk, Tarafsızlık, Uzlaşma ve Hakemlik Antlaşması”, “Deniz Kuvvetlerinin Sınırlandırılmasına İlişkin Protokol” ve “İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Antlaşması” yürürlüğe girmiştir.
İki ülke arasında esen bu sıcak dostluk rüzgârlarının ardından, Ayvalık bir ilke daha imza atmıştır. Kentin tek takımı olan Ayvalık Türk Ocağı İdman Yurdu Futbol Takımı, Midilli Adası’na geçerek 16 Kasım 1930 günü Pallesviakos Takımı ile tarihe geçen bir dostluk maçı yapar. 15 Kasım 1930 günü Yunan kaptanın kullandığı İngiliz bandıralı Kivi isimli tekneyle Türk Heyeti ve futbol takımı Ayvalık Gümrüğünden saat 12.00’de coşkun tezahüratlarla uğurlanır. Midilli şehrinin tarihi kalesi göründüğü zaman limana birikmiş olan on binden fazla Rum, “Zito Aivali” nidalarıyla Türk heyetini karşılamıştır. Bu dostluk maçını organize eden kişi olan Midilli Türk Konsolosu Cemal Bey gemi limana yanaşınca heyeti pasaport kontrolüne götürür. Daha sonra sporcular, kalabalığın arasında ve Midilli Yetimhane Bandosu’nun çaldığı müzikler eşliğinde, limandan Belediye Binası’na giderler. Orada onurlarına resepsiyon verilir ve kendilerine ikramda bulunurlar. Midilli Belediye Başkanı N. Petropoulos, Ayvalık heyetini büyük bir samimiyetle karşılamış, Pallesviakos Başkanı Th. Tryfonos da sporculara Türkçe seslenerek, iki ülkenin dostluğundan bahsetmiştir. Son olarak Türk Heyeti Başkanı Sadık Bey de benzer ifadelerle karşılama için teşekkür etmiştir.
İdman Yurdu-Pallesviakos maçı 16 Kasım 1930 günü saat 15.00’de başlamış, mücadeleyi altı binden fazla seyirci izlemiştir. Maçın başında Rum takımı 2-0 öne geçmiş ancak Ayvalık takımı bir gol bularak soyunma odasına 2-1 yenik gitmiştir. İkinci yarıda Ayvalık takımı bir gol daha bularak beraberliği sağlamış, eğer son 10 dakikada bulduğu penaltıyı gole çevirebilseydi maçtan galibiyetle dönebilecekti. Kaptan Şevki’nin kaçırdığı penaltı sonuncunda bu dostluk maçı 2-2 beraberlikle neticelenmiştir. Dönemin Balıkesir’de yayınlanan spor gazeteleri maç öncesi Ayvalık takımı hakkında, neden böyle bir organizasyona gittiklerini eleştiren yazılar yayınlarken, milli basın ve diğer bölge gazeteleri ise İdman Yurdu Takımını verdikleri mücadeleden dolayı tebrik etmişlerdir.
Maç sonrası Ayvalıklılar adlarına düzenlenen etkinliklere katılmışlar, Midillili diğer takımların sporcuları ve yöneticileriyle eğlenceli bir gece yaşadıktan sonra ertesi gün yine tezahüratlar eşliğinde Ayvalık’a dönüşe geçmiştir. Daha sonraki yıllarda Midilli’den gelen takımları Ayvalık halkı da en güzel şekilde misafir etmiştir. Ayvalık-Midilli maçı ise dostluk rüzgârlarının estiği o günlerden bugünlere tarihin sayfalarında bir hoş seda olarak kalmıştır…

AYVALIK'IN BELLEK HAZİNESİ-AYVALIK GAZETESİ
Ayvalık Cumhuriyetçi Türk Gazetesi adıyla 1 Eylül 1924’te yayın hayatına başlayan ve ilk sayısı Osmanlı Türkçesiyle yapılan (bu baskılar toplam 312 sayıdır)Ayvalık Gazetesi, Balıkesir'de Cumhuriyet döneminin ilk gazetesi olma özelliği taşır. Uzun yıllar sol üst köşesinde zarif bir zeytin dalı taşıyan Ayvalık Gazetesi’ni basın hayatına kazandıransa, farklı dönemlerde Belediye Başkanlığı da yapmış olan Hüseyin Avni Baskın’dır. 1. Dünya Savaşı’na katılmış, Romanya, Rusya ve Filistin cephelerinde savaştıktan sonra Kurtuluş Savaşı’nda Kuvayımilliye saflarında yer alarak Büyük Taarruz’a katılmış ve üst teğmen rütbesiyle savaşarak Ayvalık’a kadar gelmiş bir kişilik Hüseyin Avni Baskın. Ayvalık’ta ilk matbaanın 19’uncu yüzyılın ilk çeyreğinde kurulduğu kayıtlardan anlaşılıyor. Baskın, Ayvalık Gazetesi’ni, bu altyapıyı değerlendirerek Atatürk’ün talimatıyla kurduğunu değişik zamanlarda dile getirmiştir. Gazete birçok kez adres değiştirmek durumunda kalsa da son sayısına kadar aynı matbaada basılmıştır.
Baskın’ın ölümünden sonra basımı çocukları tarafından sürdürülen Ayvalık Gazetesi, yayımlandığı altmış sekiz yıl boyunca çeşitli nedenlerden kaynaklanan kesintilerle de olsa halka ulaşmış, Ayvalık’ın kolektif hafızası için kıymetli bir kaynak haline gelmiştir. Mübadele’den sonra tek partili dönemdeki ve çok partili yaşam dönemlerindeki siyasi, sosyal, kültürel ve tarım alanlarında yaptığı haberlerle Ayvalık yaşantısının başvuru kaynaklarından ilki olma özelliğiyle öne çıkar. Ayvalık Gazetesi, 68 yıl yedi ay, farklı periyod, farklı dil, görünüş, isim, boyut ve sayfalarıyla 6025 sayı yayımlanmış, 14 Mayıs 1992’de yayın hayatına son verdiğini duyurmuştur.

AYEV
AYEV, 2019 yılının sonlarında Parmakçeşme Sokak’ta bulunan dört Ayvalıksever tarafından “bağımsız” bir grup olarak kurulmuştur.
Bu birlikteliğin amacı; Ayvalık üzerine düşünen, kentin sorunlarını dert edinen, bulunduğu coğrafyada herhangi bir kimlik kaygısı gütmeden, belge, bilgi, efemera, fotoğraf ve tüm arşivlenebilir nesneyi bünyesinde toplamaya çalışan, akademik veya yerel tüm araştırmacılara destek olan bir oluşumdur. Amacı doğrultusunda, Ayvalık çalışmalarına mekan sağlayan ve akademik ortam için kent arşivi gibi çalışan bir yapı ortaya çıkmıştır. Sözlü tarih çalışmaları, Ayvalık tarihi kent dokusu ve mahalle gezileri, yerel arşiv çalışmaları odağındaki faaliyetler birçok akademisyen, araştırmacı ve yerel çalışmalara kaynak oluşturmuştur.
AYEV’in bu yapısı dernekleşme sürecine doğru ilerlemiş, 2025 yılının başında sekiz kurucu üyenin başvurusuyla, 8 Ocak 2025 tarihinde Ayvalık Yerel Araştırma Evi Derneği (AYEV Derneği) adıyla Sivil Toplum Kuruluşu unvanına kavuşmuştur. Yeni mekân olarak, Ayvalık Belediye Başkanı Sayın Mesut Ergin’in desteğiyle Küçükköy’deki yerel müzenin de bulunduğu tarihi binanın alt katına taşınmıştır.
AYEV, sadece kurucuların katkılarıyla var olan bir oluşum fikrinden uzak, ilk günden beri Ayvalık için bir şeyler yapmak isteyenlerin elverdiği; belgeleri, yazıları, kitapları ve düşünceleriyle destek olduğu kolektif bir çalışma grubu anlayışını sürdürmektedir. Envanterini geliştirmeye, kent belleğinin zenginleşmesi için görüşmeler yapmaya, internet ortamında paylaşımlar yapmaya, basılı yayınlar üretmeye, diğer etkinlikler ve projelere destek vermeye devam etmektedir.

TOPRAKTA İZ BIRAKANLAR
2019 yılında, 15. Ayvalık Uluslararası Zeytin Hasat Festivali'nde Özgün Zeytincilik'in bir
"vefa" çalışması festivale damgasını vurmuştu. Ayvalık'ta geçmişten günümüze zeytine
emek veren kahyalarının fotoğrafları "Toprakta İz Bırakanlar" başlığıyla festival süresince
şehrin sokaklarını, caddelerini donatmıştı. Bu toprakta iz bırakanları hatırlayan ve

TÜRKİYE SALON VE İLANAT GAZETESİ
Ayda bir defa Türkçe ve Fransızca olarak İstanbul’da yayınlanan Türkiye Salon ve İlanat Gazetesi, Cumhuriyet’in kurulmasından sonraki yıllarda il, ilçe ve yörelerdeki ticari hayatı ve sanayide ortaya çıkan gelişmeleri kayıt altına alan benzersiz bir gazete olmuştur. İlk sayısı 1925 yılında yayımlanan gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü, karikatür severlerin “Amcabey” ve “Şişman Gelin” tiplemeleriyle yakından tanıdıkları Cemal Nadir Güler’dir.
Ticari bir rehber işlevi de gören gazete her sayısında yayımladığı ekte, seçilen birçok ilin, il ve ilçe yönetimlerini, Belediyelerin faaliyetlerini, fabrika ve imalathaneleri, kentsel dönüşümleri ve kent yaşantısında ortaya çıkan değişimleri, ticari hayatı ve işletmelerin gereksinimlerini, ithalat ve ihracattaki gelişmeleri sayfalarına taşımıştı. 1926 yılında “Ticari Rehber Kısmı Ayvalık Kazası” olarak yayımlanan sayısında Ayvalık’ın 1925 yılındaki görüntüsü ayrıntılı bir şekilde tanıtılmış; ticari, sosyal ve kültürel yaşamla ilgili olarak zengin bilgiler ortaya konmuştur. Gazete ekinde Ayvalık’taki zirai çalışmalar, doğal kaynaklar, çeşitli alanlarda faaliyet gösteren imalâthaneler, zeytin ve zeytinyağı başta olmak üzere sabun üretimi; balıkçılık, bağcılık, hayvancılık gibi beslenme ve geçim kaynaklarına ait veriler paylaşılmıştır.
Türkiye Salon ve İlanat Gazetesi’nin bu sayısı Ayvalık Ticaret Odası Galerisi’nde sergilenmektedir.

KARİNA
Karina Ayvalık, Kürşat Tarım Ailesi’nin organik üretimine devam ettiği zeytinlikte misafirlerini ağırlamakta ve gerçek bir ‘tarladan sofraya’ tecrübesini misafirlerine yaşatmaktadır. Yerel ve mevsimsellik çerçevesiyle menüyü şekillendiren kurucu, aynı zamanda mutfak şefi Sinan Sabuncu mevsim yeşilliklerini bulundukları coğrafya ve kendi bostanlarından toplamaktadır. 2016 yılından beri aynı yerel üreticilerden ve Ayvalık çevresindeki lokal pazarlardan aldığı mahsüllere sofrasında yer vermektedir. Deniz ürünleri, yeşillikler, mandıra ürünleri ve zeytin ağaçları beraberinde yetişen aromatik bitkiler tabaklarını süslemektedir. Bahçeden gelen zeytinyağı, taş fırından çıkan ürünler,zeytin ağacı talaşında tütsülenmiş balık tabakları menüde en çok sevilenler arasında.
Karina Ayvalık kuruluşunda ve bulunduğu coğrafya özelinde en çok tarım turizmi niyetini barındırmaktadır. Hasat sezonu ile birlikte misafirlerine zeytin toplama, zeytinyağ sıkımı, şişelenmesi, tadım eğitimleri, zeytin ağaçları arasında yapılacak doğa yürüyüşleri ile destekleyerek, misafirlerine sürdürülebilirlik ve zeytinlikleri koruma esasına dayalı bir Ayvalık gastronomi tecrübesi sunmayı amaçlıyor.

AYVALIK'TAKİ ANITSAL ZEYTİN AĞAÇLARI
Ayvalık zeytin ağaçlarının yarısından fazlasının, yaşları 200’ü geçen ağaçlardan oluştuğunu biliyor muydunuz?
Yörede uygarlıklar oluşturmuş topluluklardan günümüze ulaşan tarihi bulgular ve bilgilerden, Ayvalık ve Körfez bölgesinde zeytin yetiştiriciliğinin iki bin beş yüz yıl öncesine kadar uzandığını söylemek abartı değil. Kaldı ki, zeytin, zeytinyağı ve sabuna dayalı ekonomik sektör, yüz yıllardır bölge insanının yaşamına yol gösteren iktisadi kalemlerden biri olma özelliğiyle çok önemli bir yer tutmuş.
Dünyanın en kaliteli zeytinyağının üretildiği Ayvalık'ta tarım arazilerinin %80'e yakınının zeytin ağaçlarıyla kaplı olduğu biliniyor. Ayvalık coğrafyası gerek iklim olarak, gerekse de toprak yapısı, farklı yönlerden esen rüzgârları, güneş ve nem özellikleriyle zeytin ağaçlarını mutlu eden özgün şartları sağlamaktadır.
Yüzyılların birikimini bugüne kadar getirmiş, yarınlara taşıyacak olan ağaçlar Anıt Ağaç adıyla anılıyor. Ayvalık’a bağlı Aktepe, Çardaktepe, Domuzçukuru, Eskiköy, İbrahim Tepe, Karlıca, Kilisetepe, Murateli, Mutluköy, Pateriça ve Periçeşme yerleşim bölgelerinde yer alan zeytin ağaçlarının birçoğunun, Anıt Ağaç özelliklerini taşıdığı bilimsel olarak belirlenmiş ve saptanabilen 81 ağaç koruma altına alınmış. Çevresi yedi metreyi geçen, Şampiyon adıyla anılan zeytin ağacı Murateli bölgesinde; çevresi 6 metreyi aşan “Koca Delice” ise Mutluköy’de yer alıyor. Yaşı büyük çok sayıda ağacın bir arada bulunduğu bu bölgelerde yapılan topografik araştırmalarda bölgelerin, kireçli, toprak tabakası kalın, yeraltı suyunun yüzeye yakın bölgeler olduğu; kuzeye ve batıya açık vadiler olsalar da, şiddetli rüzgârlardan ve aşırı sıcaklardan etkilenmeyecek derecede kuytuda konumlandıkları belirlenmiş.

AYVALIK'TAKİ YÜZYILIK MARKALAR
Cumhuriyet’ten önce de önemli bir potansiyele sahip olan Ayvalık Zeytinyağı, mübadeleyle Ayvalık’a gelen yağ üreticilerinin katkılarıyla birlikte nitelikli aşamalar kaydetmiştir. Midilli’den ve Girit’ten gelen birikim Ayvalık’takiyle birleşmiş, yeni oluşumlar ortaya çıkarmıştır.
Geriye bakılarak incelemeler yapıldığında, Ayvalık’tan, iki köklü geleneğin, “yüzyıllık markalar” içinde yer aldığı, bunların, Komili ile Sabuncugil olduğu görülür.
Komili
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde bulunan 1925 tarihli bir belgede, “Midilli’nin Yere Nahiyesi Üsküblü Köyünden gelip, Balıkesir Ayvalık Kazasına yerleşen, tüccar, ziraatçı, fabrikatör Hasan Komili’nin çocukları, Mustafa, Ali, Hüseyin ve Abdi” isimli dört kardeşten söz edilir. Belge, kardeşlerin, sevk ve iskânına dair ayrıntılar içerir. Komilizade Mustafa Bey adının, 1926 tarihli Balıkesir Ticaret ve Sanayi Odası Salnamesi’nde, Ayvalık Kazasında Mevcut Fabrikalar kısmında kayıtlı olduğu görülüyor. Salname’de verilen bilgilere göre, faal durumda olan fabrikanın, yirmi hayvanlı taşıma kapasitesi, on iki bin kiloluk yıllık yağ üretimi ve yirmi beş çalışanı bulunuyordu. 1878 yılında Midilli’de Dizdarzade Komili Hasan ve Oğulları adıyla kurulan şirketin ilk marka tescili, 1937 yılında Mustafa Komili Oğulları adıyla yapılıyor. Çeşitli zorluklar yaşayan kardeşler, 1947’de ortaklıklarına son verme kararı alıyorlar. Kardeşlerden Necmi Komili marka ismine sahip çıkarken, bu tarihlerden itibaren Komili adı ulusal yayınların ilan sayfalarında daha sık görülmeye başlıyor. Markayı gelecek kuşaklara taşıyan isim de Necmi Komili olmuş.
Günlük zeytinyağı üretiminin elli ton gibi çarpıcı bir rakama ulaştığı yıl, 1960. Komili bu performansıyla, küresel sektörde de dikkat çekiyor ve dünyanın en büyük alıcılarından olan İtalyan Mazonni’nin beşinci tedarikçisi olma başarısına ulaşıyor.
Sabuncugil
Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana yüzyıllık markalar arasında yer alan köklü markalardan biri de Sabuncugillerdir.
Sabuncugil Zeytinyağı’nın kurucusu Sabuncu Mustafazade Lütfü, 1900’lü yıllarda Midilli Adası’nda, zeytin bahçelerinin zeytinyağını ve sabunlarını pazarlama faaliyetlerini yürütürken mübadelenin başlamasından hemen önce, 1920’li yılların başında Türkiye’ye geçmişler. Sabuncu Mustafazade ailesi, Midilli’den, önce İstanbul’a, ardından Ayvalık’a göç etmiş ve zeytin ile zeytinyağı kültürünü Ayvalık’ta canlandırmaya başlamışlar. En iyi bildikleri işe, yani zeytinyağı ve sabun işine dört elle sarılan Sabuncugiller, Midilli’deki zeytin ağaçlarına karşılık gelen sayıda, devlet tarafından kendilerine verilen zeytin ağaçlarını işleyerek kısa sürede, Ayvalık Zeytinyağı’nın tüm Türkiye’de en çok bilinen markalarından biri olmayı başarmışlar.
Kurtuluş Savaşı yıllarında orduya, temizlik konusunda sabunlarıyla destek veren Sabuncu Mustafazadeler, Atatürk tarafından onurlandırılmış, Soyadı Kanunu sonrası, Sabuncugil olarak kimlik kazanmıştır.
Sabuncugil Zeytinyağı’nı beş nesil başarıyla yöneten ve yönlendiren aile fertleri, üniversite eğitimine önem vererek teknolojik gelişmeleri yakından izlemişler, Sabuncugil markasını Cumhuriyetin yüzyıllık markalarından biri haline getirmeyi başarmışlardır. Tüm Ayvalık anılarında yer aldığı görülen Sabuncugil, atalarından miras olarak aldıkları, içinde doğup büyüdükleri zeytin kültürünü kadim bilgilerle sürdürmeye devam ediyor.

FEYZA HEPÇİLİNGİRLER KÜTÜPHANESİ
Ayvalık’ta doğup büyüyen, lise ve üniversite için büyük şehirlere gitse de Ayvalık’tan hiç kopmayan bir yazar Feyza Hepçilingirler. Roman, öykü, masal, deneme alanlarında verdiği eserleri başka dillere de çevrilen Hepçilingirler sayısız edebiyat ödülünün de sahibi. Dile verdiği önemle bilinen ve Türkçe olmayan sözcüklerin günlük yaşamımızda kullanılmasına kıyasıya karşı çıkan Feyza Hepçilingirler’in, Türkçenin yanlış ve kötü kullanımını eleştirdiği “Türkçe Off!” isimli kitabı, liselerdeki çoğu Türkçe öğretmeninin hâlâ başucu kitabıdır.
Yaşamını Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni ve üniversitelerde öğretim üyesi olarak sürdüren dilbilimci Feyza Hepçilingirler, herkesin yararlanması amacıyla evindeki kütüphanesini Ayvalık halkıyla paylaşmak istiyor ve belediyenin oluşturacağı bir kütüphaneye bağışlamaya karar veriyor. Hemen seferber olan ve bu dileğe dört elle sarılan Belediye yetkilileri Hepçilingirler’in birbirinden değerli kitaplarına, Ayvalık'ın sivil toplum örgütlerinin sosyal - kültürel çalışmalarını yaptığı Ayvalık Belediyesi Türkan Saylan Kompleksi içinde özel bir alan oluşturuyor ve tüm görkemiyle Feyza Hepçilingirler Kütüphanesi ortaya çıkıyor.
Kütüphanenin açılışı sırasında yaptığı konuşmada özlemini dile getiren Feyza Hepçilngirler’in, "bir ışık yakmak, bir aydınlık oluşturmak ve insanlara, istedikleri zaman gelebilecekleri bir mekân sağlamak için, insanımız cahil kalmasın diye bu çaba. Buradaki kitapları okumaya benim ömrüm yetmez. Bu kitaplara başkasının eli değsin, gözü değsin istedim,” sözleri, duygulu alkışlarla karşılık bulmuştu.

TÜRKEL MİNİBAŞ GENÇLİK VE ÇOCUK KÜTÜPHANESİ
Ayvalık’ın çok değerli, özgün bir kütüphanesi de Çağdaş Yaşam Türkel Minibaş Gençlik ve Çocuk Kütüphanesi’dir. Ahmet Kerim Erhan’ın bağışı, Ayvalık Belediyesi’nin desteğiyle 29 Ekim 2018 yılında, 19 Mayıs Cihan Şişman Gençlik Merkezi’nde hizmete açılmıştır.
Kütüphaneye adı verilen Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkan Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Türkel Minibaş, birçok kuruma değerli katkılarda ve desteklerde bulunmuş ama ne yazık ki en verimli çağında aramızdan ayrılmıştı.
Ayvalık’ın eğitim ve kültür hayatına büyük destek sağlayan, özellikle öğrenci ve öğretmenlerin, okumaya meraklı Ayvalıklıların hizmetinde olan kütüphane çok geniş bir kitap seçkisine sahiptir. Kütüphane, yaklaşık 11.000 adet, seçilmiş, yeni kitabıyla; bünyesinde, geniş bir çocuk ve gençlik kitapları koleksiyonun yanı sıra, klasik Türk ve Dünya Edebiyatı, Atatürk, cumhuriyet, tarih, sanat, bilim, kültür, spor, felsefe, sosyal bilimler, yabancı diller alanlarındaki kitaplarıyla, geçen her günde daha büyük ilgi odağına dönüşmektedir.
ÇYDD Ayvalık şubesi bünyesinde olan, her türlü masrafı ve işletmesi Ahmet Kerim Erhan tarafından karşılanan, merkezi ve ferah bir mekândaki Kütüphane’nin, daha geniş okuyucu kitlesine ulaşması amacıyla Altınova’da da şubesi oluşturmuştur.
Bu değerli kütüphanenin kurucusu Ahmet Kerim Erhan, alçakgönüllü bir dille tek dileğinin, Kütüphane’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin her yaştaki gencinin aydınlık geleceğine ışık tutan bir kültür yuvası olarak Ayvalık’a hizmet etmesi olduğunu belirtmektedir.

AYVALIK'TA KAÇ ADA VAR
Eski zamanlarda Dünya haritalarını ressamlar çizermiş. Çizerken, haritanın bir köşesine sevgililerinin hatırına bir ada kondurdukları da olurmuş. Gerçekte var olmayan bu adalar nice sevgilinin adını taşımış günümüze... Kayıp ya da keşfedilmemiş, denizcilerin karşısına ansızın çıkan bir ada, düşünsenize, insanlık için ne büyük bir heyecan ve mutluluktur. Her ada sanki yeni bir dünyadır.
Ada aynı zamanda, bir yalnızlık ve bağımsızlık simgesi olduğu için, başlı başına bir karakter çizer. Bu karakteriyle sanata, özgürlük tutkunlarına ilham verir. Yıllar önce, Ömer Deniz adlı bir öğrenci, “Ada’ya gittim, çok şeyler konuştuk, memnun olarak ayrıldım,” diye yazmış mektubuna. Burada sözünü ettiği ada, Nâzım Hikmet’tir. Askeri öğrenciler bir zarar görmemek için hayran oldukları şaire bu takma adı uygun görmüşler.
Türkiye pek çok özelliğinin yanında, bir adalar ülkesidir de. Ve ülkemizin en çok adası olan ilçesi, Ayvalık’tır. En çok adası olan il ise Ayvalık’tan dolayı Balıkesir.
Merhum Ahmet Yorulmaz’a göre Ayvalık’ta 22 ada vardır. Prof. Dr. Bayram Bayraktar’a göre 23, Kültür ve Turizm Bakanlığı haritasına göre 21, Ayvalık Belediyesi haritasına göre 22 ada bulunur ilçede. Wikipedia’da, Google / Yandex haritalarında / arama sonuçlarında buradaki ada sayısı farklılıklar gösterir.
Biz de tüm kaynaklarda ada olarak görünen bölgeleri (kayalıklar, adacıklar hariç) araştırdık, karşılaştırdık. Bu araştırmamızın sonucunda şaşırtıcı bir sonuç elde ettik. İşte Ayvalık adalarının listesi:
AYVALIK ADALARI
1-Çiçek Adası (Gümüşlü, Angistri)
2-Yumurta Ada
3-Taş Ada (Kayabaşı)
4-Balık Ada (Büyük Kara Ada, Psariano)
5-Küçük Kara Ada (Kutu, Tavşan, Kodon)
6-Oker Adası (Kalemli, Sazlı, Kalamoki)
7-Akoğlu Ada (Kedi, Armutçuk)
8-Güvercin Ada (Georgias)
9-Hasır Adası (Seferi)
10-Lale Adası (Soğan, Dolap, Krommydonisi)
11-Tavuk Adası (Aglos loannes o Prodromos)
12-Alibey Adası (Cunda, Yund, Moshonisi)
13-Büyük Maden Adası (Maden, Pirgos)
14-Küçük Maden Adası
15-Yalnız Ada
16-Yelken Ada
17-Taşlı Ada (Taşlı)
18-Yellice Adası (Poyraz, İncirli, Leia )
19-Pınar Adası (Kılavuz, Mosko, Pera Moskhos)
20-Çıplak Ada (Gymno)
21-Güneş Adası (Büyük İlyosta, Fener, Eleos)
22-Kara-2 Ada (Kamış, Akvaryum, Kalamos)
23-Kumru Adası -Cennet Koyu’nda (Nisopoulas)
24-Kız Adası (Kaşık, Loulia)
25-Küçük İlyosta Adası (Yumurta, Daskaleio)
26-Yuvarlak Melina Ada (Kalamaki)
27- Göz Adası (Lipsos)
Hazırlayan: Serkan Aziz Ceyhan

TBMM'NİN KURULUŞU VE AYVALIK.
Atatürk’ün Nutuk’ta belirtmiş olduğu gibi Millî Mücadele ateşinin yakıldığı yerdir Ayvalık. Cumhuriyetimizin kuruluş günlerine gittiğimiz zaman, Kurucu Meclis’in toplantılarında Ayvalık ve çevresinin önemi hakkında meclis üyelerinin hitaplarını görmekteyiz. Örneğin, 31 Temmuz 1920 tarihindeki celsede söz alan Erzurum mebusu Celalettin Arif Bey: “Bahusus Ali Bey Yunan istilâsı
zamanında gayet büyük fedakârlık göstermiş ve Ayvalık cephesinde ilk hattı müdafaayı tesis etmiştir...” diyerek Ali Bey gibi vatana hizmet edenlere tahsisat ayrılmasını talep eder. Sırasıyla söz alan diğer mebuslar da benzer yönde görüşlerini belirtir. Böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantılarında Ayvalık’ın adına ilk kez bu tutanakta rastlıyoruz…
Millî Mücadele döneminde, Ankara Hükümeti için en önemli meselelerden bir diğeri ise mücadelenin eksiksiz yapılabilmesi için maddi kaynakların teminidir. Osmanlı’nın vakıf kuruluşlarının maddi durumları konuşulurken; Ayvalık, Burhaniye ve Edremit’te bulunan vakıf zeytinliklerinin imkânlarından yararlanılmak istenmiştir. Maliye encümeni Mardin mebusu Necip Bey’in çıkarmış olduğu hesap oylanarak 1336 Senesi Evkaf Bütçesi Kanunu Layihası ve Muvazenei Maliye Mazbatası yayınlanmıştır. İşte bu mazbataya göre Ayvalık ve çevresindeki vakıf zeytinlikleri için yapılacaklar şöyledir: “Varidat kısmının üçüncü faslının ikinci maddesinde ormanlar hasılatı namiyle 1.140 lira yazılmasındaki maksat ise Karesi’ye mülhak Edremit, Burhaniye ve Ayvalık’da vâki Evkaf zeytinliklerinin bir muhafız ve beş korucu ile iki fabrika bekçisi maaşları olarak 756 lira ve zeytinliklerin imar masarifine 11.525 lira 80 kuruş ve zeytin mahsulâtının derciye, nakliye, tâsiriye ve fabrika masarifatının da 19.510 lira ve fabrikanın elektrikle tenvir ve saire masrafı olarak 200 lira ki ceman 31.991 lira 80 kuruşa baliğ olduğu livayi mezkûr memurluğundan vürut eden 3 Haziran 1336 tarihli cetvelde gösterilmiştir.”
Ayvalık yalnızca, ilk kurşunun atılmasıyla Millî Mücadele ateşinin yakıldığı manevi öneme sahip bir kent değildir; askeriyle, gönüllü Kuvayı Milliye müfrezeleriyle ve en değerli ürünü olan zeytiniyle de Millî Mücadele’ye destek olmuş bir şehirdir. Adeta, Gazi’nin söylemiş olduğu: “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır…” sözünü teyit edercesine tüm insanı ile yetmedi ağacı ile de vatanına hizmet etmiştir. İşte bu kentin insanı, zor günlerin acılarını asla unutmaz ve kurtarıcısına sımsıkı bağlı olduğundan, onun peşinden, onun yolundan yürümeyi bir borç bilir ve Atatürkçü olmayı bir şeref madalyası olarak yüreğinde taşır…

AYVALIK TİCARET ODASI'NIN İLK ÜYESİ
Bin sekiz yüzlü yılların son çeyreğinde Midilli’de doğan Şevket Osman Karaca, Mübadele öncesinde Ayvalık’a gelip yerleşenlerdendir. Ticari faaliyetleri nedeniyle Midilli’ye gidip gelse de, 15 Mayıs 1919’daki Yunan işgali sırasında Ayvalık’tadır ve işgalden kısa bir süre sonra Edremit’e geçmiş, milis kuvvetlerine katılmıştır. İşgal günlerinde Ayvalık Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Reisi olan Şevket Osman Bey, işgal sonrası Ayvalık’ın saygın kişilerinden biri olarak hafızalardan silinmeyecek bir yer edinmiştir.
Mübadele kanunuyla oluşan komisyonda görev alan Şevket Osman Karaca, Rumların Ayvalık’tan ayrılmalarına ve Türklerin Ayvalık’a gelişlerine nezaret etmiştir.
Ayvalık Ticaret ve Sanayi Odası’nın kurulmasına önayak olan Karaca, Oda’ya, bir numaralı üye olarak kayıtlıdır. Kent İdare Meclisi’nde, Belediye’nin yeniden yapılandırılması faaliyetlerinde, belediye meclisinde uzun yıllar çalışmıştır. Mayıs 1939 tarihinde Ayvalık Belediye Başkanı olan Karaca, Ekim 1942’ye kadar görevine devam etmiştir.
Sert bir mizaca sahip olarak bilinen Karaca’nın, siyasal ve sosyal hayattaki çalışmalarının yanı sıra ticaretten uzaklaşmadığı, aktif olarak zeytinyağı ve sabun ticareti yapmayı sürdürdüğü bilinmektedir. Şevket Osman Karaca Temmuz 1971’de İstanbul’da vefat etmiş, Ayvalık’ta toprağa verilmiştir.

GAVATACI BELEDİYE BAŞKANI
Mete Akyol’un Hürriyet gazetesinin 3 Mayıs 1975 tarihli sayısında “Diz Dize Göz Göze” köşesinde yayınladığı, 9 Aralık 1973 günü yapılan seçimlerde Ayvalık Belediye Başkanı seçilen İzzet Aygüner’le söyleşisini kaleme aldığı “Gavatacı Belediye Başkanı” yazısını olduğu gibi aktarıyoruz. Yazı, İzzet Aygüner’in zeytin emekçisiyken belediye başkanı oluşunu, sabun işçiliğini, emeğin o yıllardaki değerini ve sonrasında emek için yürüttüğü mücadeleyi anlatıyor.
İzzet Aygüner’i 12 Ağustos 2014’te, 87 yaşında sonsuzluğa uğurladık. Anısına saygıyla...
***
GAVATACI BELEDİYE BAŞKANI...
“1928 doğumluyum, ilkokul mezunuyum.”
Ayvalık Belediye Başkanı İzzet Aygüner, bir cümle daha ekleyerek, özgeçmişinin sınırlarını tamamladı:
“On bir yaşımda bir zeytinyağı fabrikasında çalışmaya başladım ve o günden, belediye başkanı seçildiğim güne kadar hep, zeytinyağı ve sabun fabrikalarında işçilik yaptım.”
İzzet Aygüner, belediye seçimlerinin yapıldığı 9 Aralık 1973 günü de fabrikada, işinin başındaymış.
“Gerçi o gün pazardı amma, sabun işi pazardı, bayramdı, tatildi dinlemez” dedi “Kıvamına geldiği zaman bir sabun fabrikasında, sabun sergi ustası olarak çalışıyordum. Görevim, sabunları gramına göre kesmekti. Onbeş dakika izin aldım o gün fabrikadan. Gittim oyumu kullandım ve tekrar işimin başına döndüm. Gece fabrikadan çıktıktan bir süre sonra, belediye başkanı seçildiğim anlaşıldı.”
Zeytinyağı Fabrikalarında zeytinler, büyük taşlar altında ezilirler ve zeytin hamuru oluştururlar. Bu zeytin hamuru, “Baskı” bölümüne, “Gavata” adı verilen kaplarla taşınır.
“Zeytin hamurunu taşlardan alıp, gavatalara baskıya taşıyan işçilere de gavatacı denir” dedi İzzet Aygüner “1939 yılından ben bir zaytinyağı fabrikasında gavatacı olarak çalışma hayatına atıldım. Günlüğüm 66 kuruştu, amma yoksulluk içindeki ailem için bu kadar bir para bile önem taşıyordu.”
Yoksulluk içindeki evine 66 kuruş getiren gavatacı çocuk İzzet Aygüner’in bu mutluluğu, bir süre sonra son bulmuş.
“Zeytini ezen taşlardan birinin demir kapağı, elimin üstüne düştü, sağ elimin baş parmağını ezdi. Onbir gün çalışamadım. İşimden ayrı kaldım.”
Ay sonunda hesap kesilirken İzzet Aygüner, parmağının acısından da büyük bir acıyla karşılaşmış.
“Hesabımı keserken çalışamadığım onbir günün parasını hesaptan düşmüşlerdi” dedi “Büyük bir haksızlığa uğradığımı biliyordum. Patrona sözümü dinletemedim”
Kaymakama gitmiş, ona anlatmış durumu.
“Madem on bir gün çalışmadın, o halde ne hakla para istiyorsun?” demiş Ayvalık’ın o zamanki kaymakamı “Hiç çalışmayana para verilir mi?”
“İşte o andan itibaren kendimi işçi hakkının korunmasına verdim” dedi. İzzet Aygüner “İşçinin hakkıyla ilgili ne yazı bulduysam, iyice anlayana kadar okudum, okudum, sonra da amentü gibi, ayetler gibi bunları, arkadaşlar arasında elden ele dolaştırdım.
Bir üniversite mezunu kadar yetiştirdim kendimi sendikacılık konusunda. Yirmi yılı aşkın bir süre sendikacıyım da... Sayısız toplu iş sözleşmesi görüşmesinde bulundum. İşçinin hakkını savunmakla kalmadım, bir sendika başkanının satın alınamayacağını da kanıtladım. Belki de bu nedenlerle olacak, işçi arkadaşlarım ittiler beni belediye başkanlığına adaylığımı koymaya”
İzzet Aygüner şimdi gece demeyip, gündüz demeyip belediyecilikle ilgili tüm yasaları “Mevzuatı” okuyor, öğreniyor.
“Bir yılımı aldı yeni görevimle ilgili bilgileri öğrenmek” dedi “Fakat şimdi bu işi de en az işçi haklarını bildiğim kadar biliyorum artık.”
Amerikalılar, ocakta yanan odunların alevinde ders çalışarak kendini yetiştiren bir yoksul Amerikalı’nın Cumhurbaşkanı seçildiğini öğretirler çocuklarına okullarda.
“Abraham Lincoln, Amerika’da demokrasinin simgesidir” derler “Bir yoksul kişinin bile Amerika’da cumhurbaşkanı olabileceğini kanıtlamıştır Abraham Lincoln” derler ve çocuklarına bunu, gurur duyarak öğretirler, öğreterek gurur duyarlar.
İzzet Aygüner’i size tanıtırken ben de aynı duygular içinde olduğumu gururla söylemek istiyorum.
Türkiye’de bir gavatacı 43 fabrikanın bulunduğu bir küçük kentte belediye başkanı seçilebilmektedir, halk tarafından, halk için...

ZEYTİN DERGİSİ
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı vesilesiyle ortaya çıkan Zeytin Hasadı Dergisi hakkında konuşurken, genel koordinatör, derginin, Ayvalık’ın geleceğine bir kültür mirası olarak kalacağını, önemli ve değerli birçok işlev taşıyacağını öne çıkarmıştı. Kim bilir bir elli yıl sonra birileri, Cumhuriyetin yüzüncü yılında Ayvalık’ta sosyal yaşamın nasıl olduğunu merak edecek, araştırırken Zeytin Hasadı Dergisi’ne ulaşacaktı. Yani bu mütevazı, benzersiz nitelikteki dergi, bir bakıma geleceğe bırakılan bir iz olma özelliği de taşıyordu.
O elli yıl sonrası şimdiden kestirilemez, ama Zeytin Hasadı Dergisi 101’in hazırlıkları tüm hızıyla sürerken, koordinatör öyle bir dergiye ulaştı ki, dergi saatler boyu nefes almadan satır satır incelenecek özellikteydi. 1960-1962 yılları arasında üç ayda bir, toplam on sayı olarak yayımlanan bu derginin sayfalarında, Ayvalık’ta neler yaşanmış olduğuna dair izlenimlerin merak edilmesi kadar olağan bir durum olamazdı. Bundan yaklaşık 65 yıl öncesinde zeytin ve zeytinyağı üretiminin teknolojik donanımını, tarımın, turizmin ve ticaretin hangi düzeyde olduğunu bilmek, bugüne de ışık tutacaktı kim bilir?
Zeytin Dergisi, Ayvalık Zeytin ve Zeytinyağı Müstahsilleri Cemiyeti Zirai Yayınları’nın bir dergisi olarak çıkmıştı. Çok sayısında yabancı yayınlardan çeviriler vardı. Derginin farklı sayılarında zeytinciliğin kalkındırılmasıyla ilgili projeler konuşulmuş, zeytinyağının uluslararası düzeyde temsil edilmesi tartışılmıştı. Zeytinyağı Biyolojisi, toprağın korunması ve zenginleştirilmesi, zeytin ağacının budanma yöntemleri, fidan yetiştiriciliği ve zeytin yaprağının laboratuvar tahlilleri, üretim artığı karasuyun geri kazanımı üzerine çalışmalar, yeni makineler ve üretimin geliştirilmesi için yazılar, makaleler, istatistik çizelgeler, yıllara göre karşılaştırmalı grafikler, zeytinin sıkım mevsimi ve yöntemleri…
Zeytin ve zeytinyağı üreticiliğinin, ağaçlar ile fabrika arasındaki gidiş gelişlerden ibaret olmadığı herkes tarafından biliniyor. Zeytinin ve zeytinyağının değerinin anlaşılmasında, bilimsel olarak ne yaptığını bilen bilinçli üreticilerin yetişmesinde büyük katkılar sunan Zeytin Dergisi, Ayvalık’ın kültür hazinelerinden biri olarak hatırlanacak.

PUL
Ayvalık'ın doğal, tarihi ve kültürel zenginliklerini tanıtma ve geleceğe taşıma amacıyla 2018 yılının Turizm Haftası'na özel bir pul bastırılmış ve Ayvalık’ın doğal güzelliklerindeki farklı renklere dikkat çekilerek turizm çağrısı yapılmıştı. Pulda göze ilk çarpansa, 19’uncu yüzyılda kilise olarak inşa edilen, Cumhuriyet sonrası camiye dönüştürülen iki yapı; zarif görüntüleriyle Ayvalıklıların, yerli yabancı turistlerin ilgi odağı ve Ayvalık'ın simgesi haline gelmiş olan Saatli Cami ile Çınarlı Cami’ydi. Görkemli bu iki yapı ilçenin tarihsel doku birikiminin ve medeniyetler arası kültürün geleceğe taşınması bakımından halen ayrı ve özel bir öneme sahiptir.

ZEYTİN JETONLARI VE KÜÇÜK HAN
Para yerine jeton kullanımının, zeytin ve zeytinyağı üretiminin yapıldığı tüm Kuzey Anadolu’daki bölgelerde yaygın bir işleyiş olduğu, kayıtlardan ve bugüne kadar ulaşan jetonların varlığından anlaşılmaktadır. Osmanlı Dönemi’nde de benimsenen bu işleyiş Ayvalık Rumları tarafından da kullanılmıştır.
Asıl olarak, zeytinin toplanması ve sıkılması sırasında yaşanan parasal sıkıntıların aşılabilmesi için geliştirilen pratik çözümlerden biri olarak karşımıza çıkan jetonlar, Ayvalık Tarihinin folklorik özelliklerinden biri olarak değerlendirilebilir mi? Bu soruya yanıt arayanların ulaştıkları, insanın içini ısıtan bir girişim var.
Ayvalık Tarih araştırmacısı Taylan Köken ve koleksiyoner Bilge Yılmaz’ın Zeytin Hasadı Dergisi’ndeki yazılarını okuyunca zeytin jetonlarını merak eden İnci Vural(*), mezatlardaki orijinal zeytin jetonlarını toplamaya başlamış ve onlara baktıkça, kim bilir kaç ırgatın elinden geçen bu jetonları yaşatılabileceklerini ve insanların, bir kolye olarak taşıyabileceklerini hayal etmiş.
Mücevher tasarımcısı, zanaatkâr İdil Laslo(**) ile baş başa vererek bütün üretim olayını konuşmuşlar ve çok güzel detaylarla birbirinden güzel kolyeler yapmışlar. Ama dikkat, bu bir ticari girişim değil. Küçük Han’da satılmaya başlanan jeton kolyelerin tüm geliri; yaşam koşullarının kolay olmadığı mahalle ve köylerden seçilen yetenekli çocukları bir araya getiren ve yetkin bir sanat eğitimi veren Zeytin Çekirdekleri Derneği’ne aktarılıyor.
Küçük Han ise açılalı beri kısa bir süre olmasına karşın 6 sergiye, 20’den fazla çocuk atölyesine ev sahipliği yapmasıyla dikkat çekiyor. 19’uncu yüzyılda inşa edildiği bilinen ve Ayvalık’ta az sayıdaki 1. Derece Tarihi binalardan biri olan bu han, otel olmanın yanı sıra farklı işlevler görmüş, pek çok esnafa ve Ayvalık Gazetesi’nin matbaasına ev sahipliği yapmıştır. Küçük Han halen zanaat dükkânlarının bulunduğu, gastronomi hizmetleri sunan, eski usul han işlevini sürdürmeye devam eden yer olma özelliğine sahip.
(*) Küçük Han’ın koordinatörü
(**) Ayvalık kültür hayatına büyük katkıları olan Filiz Ali’nin kızı

SARI ALTIN DİYARI AYVALIK-AHMET YORULMAZ
Kitapların yazdığına göre Ayvalık, korsanların saldırganlığından kurtulmak için, Midilli Adasından göç etmiş olan Hıristiyanlar tarafından kurulmuştur.
Yunanlılar büyük bir servet kaynağı olan bu memlekete; “Cydonia” –Ayvalık’ın Helence karşılığı- derler ve burayı “Anadolu’nun Paris’i” diye tanırlardı. O zamanlar, “Cydonia” yani Ayvalık, muhtelif ırklara mensup 35-40 bin kişinin Ege’de kaynaştığı tek yerdi.
Şimdi 10 bin kadar nüfusa sahip olan bu kasaba; 1944’te meydana gelen deprem ve 1947’den beri devam eden kuraklıklar yüzünden; -üstat Refik Halid’in Ayvalık için yazdığı ve YENİ İSTANBUL’da yayınlanan bir yazısında dediği gibi - “...virane bir görüntü içindedir.”
Mütecaviz korsanlardan kaçan ve Ayvalık’ın kurucuları olan Hıristiyanlar, uzun ve yorucu çalışmaları neticesinde; 17’nci yüzyılın muhteşem, ender rastlanır bir zevk ve eğlence şehrini, “Cydonia”yı meydana getirdiler.
O devirlerde, bir zevk ve eğlence şehri olduğu kadar, zeytinlikleri de verimli olan “Cydonia”, yılda bir milyon iki yüz seksen üç bin kilo gibi mühim miktarda zeytinyağı elde ederdi.
Civardaki diğer kasabalardan, tabii güzellik bakımından daha üstün olan bu yere; ilk defa kuzey yolundan şehre giren bir yolcuda harabe haldeki binalar, “harpten yeni çıkmış bir şehrin varoşları,” hissini uyandırır.
Bu bölgede yaşayan işçiler, 1 milyon küsur bin zeytin ağacının üç dört seneden beri, üreticiyi tatmin edici bir şekilde mahsul vermemesini öne sürerek büyük vilâyetlere, bilhassa İzmir’e göç etmektedirler. Büyük çoğunluğu oluşturan ve zamanında ellerindeki az sayıdaki ağacı zenginlere satmış olan fakir halkta; “Ayvalık’ın ekonomik olarak ölmüş olduğu” fikri uyanmıştır.
Kışın ilk aylarında üretime başlayan 17 büyük sabunhane, 12 zeytinyağı fabrikası ve 10 kadar da sıkım atölyesi, yüzlerce işçinin barındığı, geçimini temin ettiği, çok birime sahip muazzam bir müesseseye benzer.
Ayvalık’ın başlıca iki derdi var: Su ve elektrik. Elektrik meselesinin halli için ilk adımlar atılmış, makinelerin ilk partisi gelmiş ve santral binasına da başlanmıştır. Su işi de İller Bankası’nca ihale edilmiş olup, yakında faaliyete geçecektir.
Bugün Ayvalık’ın; sıhhi, beledi, kültürel tesisleri hiç denecek kadar azdır. İmar edildiği takdirde; emsalsiz ve tabii güzellikleriyle turistik bir kasaba halini alabilecektir.
Ayvalık’ın her yıl ürettiği yağlar; Türkiye’nin dört bir tarafına dağıldığı gibi, kokulu sabunları da çok revaçtadır.
Bütün bunlardan sonra görülmeye değer bir Çamlığı vardır. O çamlık ki, İstanbul’un Heybeliada’sını bastıracak kadar ender bir güzelliğe sahiptir... Çamlık koyunun karşısındaki ada -Tımarhane Adası- yazın gurup vakti - üstat Refik Halid’in deyişiyle- “...Walt Disney’in Fantasia filminden bir sahne”ye benzer... Çamlık; her türlü konfora sahip gazino, tenis kortu ve lokaliyle, emsalsiz güzellikleriyle her izleyeni hayran bırakmış bir mesire yeridir.
Nasıl ki, Bursa ve Adana beyaz altın şehri ise; Ayvalık da ürettiği nefis ve nadide zeytinyağlarıyla SARI ALTIN DİYARIDIR.
* 12 Ekim 1950’de Yeni İstanbul gazetesinde yayınlanan köşe yazısının günümüz Türkçesiyle düzenlenmiş halidir.

KUVAYI MİLLİYE İSMİ VE SONRAKİ NESİLLER
İşgal kuvvetlerinin Anadolu’ya asker çıkardıkları sıralarda halkın örgütlenmesinde, vatansever subayların, yerel idarecilerin olduğu kadar; esnafın, aydınların, yazarların, öğretmenlerin de büyük katkıları olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nda destansı bir yeri olan Ayvalık Cephesi’nin kurucusu Yarbay Ali Çetinkaya ile Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin Edremit havalisi kumandanı Pelitköylü Mehmet Cavit Bey örgütlenmelere ve mücadelelere liderlik ederler.
Kurtuluş Savaşının ilk zamanlarından zafere kadar Kuzey Ege Cephelerinin hemen her yerinde kararlılıkla savaşmış, liderlik vasıflarıyla gönüllüler toplamış, dağınıklığın ortadan kaldırılması ve mücadelenin örgütlenmesi için cephede ve cephe gerisinde, her alanda görev yapmış olan liderlerden biri de Ruhi Naci Beydir. Halkın ve milis güçlerinin gözünde büyük saygınlık kazanmış olan Ruhi Naci’nin belleklerden silinmeyişini sağlayan olaysa, Kuvayı Milliye ismiyle ilgilidir. Millî Mücadele’yi en yaygın ve somut biçimde temsil eden Kuvayı Milliye isimlendirmesi, ilk olarak Ali Çetinkaya ve Pelitköylü Mehmet Cavit Bey tarafından kararlaştırılmış, Ruhi Naci Beyin girişimleriyle Ayvalık cephesinde pazubent olarak bastırılmış, kullanılmış ve daha sonra bütün ülkeye yayılmıştır.
Daha sonra Sağdıç soyadını alacak olan Şair Ruhi Naci’nin, Sabahattin Ali’nin ve şair Mustafa Seyit Sütüven’in öğretmeni olması edebiyatımız için nasıl büyük bir tecellidir.
Mehmet Cavit Bey aslında bir zeytin üreticisidir ve Pelitköy’de zeytinlikleri vardır. Aynı zamanda fabrikatördür de. Biri Pelitköy’de, biri Şahinler köyünde, biri de Ayvalık’ta olmak üzere üç tane zeytinyağı fabrikası, ticari sabun üreten bir de sabunhanesi vardır.
Ürünler Ayvalık’tan ihraç edildiği için süregiden ilişkiler dostluklara dönüşür, akrabalıklar yeşerir.
Yüce amaçlar güzellikleri çoğaltırken, yeni güzellikleri de beraberinde getiriyor. Kuvayı Milliye kadrolarından Varnalı Hakkı Beyin aracı olmasıyla Mehmet Cavit Bey kızını Ruhi Naci Beye verecek, bu evlilik, birbirinden değerli nesillerin yetişmesinin ilk adımı olacaktır.
Mehmet Cavit Bey Cumhuriyetin ilânının sonrasında İkinci Ankara Meclisine seçilmiş, 1946 yılına kadar 23 yıl boyunca, kesintisiz milletvekili olarak görevini sürdürmüştür.
Ruhi Naci Sağdıç, kayınpederi Mehmet Cavit Beyin işlerini düzene koymak ve sürdürmek üzere aile olarak Edremit’ten Pelitköy’e taşınmışlar. Ruhi Naci, Ali Selâhattin Beyi de (eğitimiyle bizzat ilgilendiği Sabahattin Ali’nin babası) yanı sıra getirmiş ve Ayvalık’taki fabrikasına idareci olarak yerleştirmiş.
Dünya sanat camiasında kendi alanlarında saygın yerlere sahip olan iki sanatçımız Filiz Ali ile Ozan Sağdıç’ın, dedelerinden kalan arkadaşlıkları, nasıl güzel bir tecellidir.

ANILARDAN TAŞAN YAŞAM; DR.FAZIL DOĞAN
Hekim kimliğinin yanı sıra istiklâl madalyası sahibi bir vatansever, Fazıl Doğan. Kendi elleriyle kaleme aldığı anıları, Kurtuluş Savaşı Ege cephesi ve otuz yıla yakın yaşadığı Ayvalık zamanlarına ışık tutması bakımından, yakından incelenmeye değer niteliktedir.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarında Midilli’de dünyaya gelen Fazıl Doğan ilk ve ortaokulu Midilli’de okuduktan sonra Tıp okumak üzere İstanbul’a gidiyor ve mezuniyet sonrasında Kurtuluş Savaşına katılmak üzere Anadolu’ya geçiyor. Doktor Fazıl Doğan, Yunan işgalinin hemen ardından Emet’te “Müdafa-i Vatan Cemiyeti’ni kurarak, çevre illerde hem doktor hem de subay olarak her cepheye koşturuyor.
1922’den sonra ailesiyle birlikte Ayvalık’a yerleşen Doğan, Ocak 1923’te Ayvalık Türk Ocağı’nın kurulmasına öncülük eder ve Ekim 1924’te yönetim kurulu başkanı seçilir. Doktor Fazıl Bey Ayvalık’ta kütüphane, sağlık hizmetleri, şehit çocuklarının barınması ve sosyal yaşama kazandırılması, kurulan ilk sinema ve tüm kültürel faaliyetlerde hep ön safta yer alır. Doğan, Türk Ocağı’nın kapanmasına kadar başkanlık görevini başarıyla sürdürür.
Doktor Fazıl Doğan Ayvalık’ta sanayinin gelişmesine katkı sağlamak için ticari faaliyetleri de destekler ve kredi desteğiyle pirina yağı fabrikası satın alır. Ticaret hayatı sürerken hekimliği ihmal etmez ve Ayvalık’taki ihtiyacı göz önüne alarak, oturduğu evini hastaneye ve ağırlıklı donanımıyla doğumevine çevirir. Getirttiği tıp malzemeleri, ölçüm aletleri, doktor ve hemşireler ile birlikte, bilfiil çalışarak ücretsiz sağlık hizmeti verir.
Doktor Fazıl Doğan’ın Ayvalık tarihinde saygın bir yeri var. Doğan ailesini ülke basınına taşıyan olay, bu saygınlığın ulusal basında yer almasına kaynaklık eder. Prenses Naciya Ayvalık’a gelin gelecektir. Fazıl Doğan’ın oğlu İlter Aralık 1957’de, Atatürk’ün dostu, Kralı Amanullah Han’ın kızı Prenses Naciya ile evlenir. Prenses Naciya yaşamını Ayvalık’ta sürdürecek, ailenin sahibi olduğu pirina fabrikasına sosyal, kültürel ve moral değer olarak büyük katkı sağlayacaktır.

MUSTAFA RÜÇHAN VE AYVALIK BELEDİYESİ LOGOSU
1946 yılı Balıkesir Gönen doğumlu olan Mustafa Rüçhan, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde Cevat Dereli, Devrim Erbil, Adnan Çoker atölyelerinde öğrenimini tamamladı. Ayvalık’ta 20 yıl resim öğretmenliği yaptı.
Mustafa Rüçhan resim sanatını şöyle tanımlamıştır: “Renklerin, biçimlerin, çizgilerin, beneklerin büyülü dilinden resim çıkar... Hangi ırk ve dilden olursanız olun, hiçbir yerde dinlemediğiniz, duymadığınız bir müziktir. İşte bu, resmin müziğidir. Özümsersiniz, hisseder ve duyarsınız, böyle bir resimle konuşursunuz, severek resmin içine girer, vallahi mest olursunuz...”
1986 yılında Ayvalık Belediyesi logo yarışmasında birinciliği kazanan çalışması uzun yıllar Ayvalık Belediyesi’nin resmi logosu olarak kullanılmıştır. 90’lı yılların sonlarında Ahmet Yorulmaz’ın Geylan Kitabevi’nde, logonun anısına bastırılan kartpostallarda Ayvalık’ın değerli ressamları Mustafa Rüçhan, Arif Buz, Metin Benek’in tabloları da yer almaktaydı. Mustafa Rüçhan’a ithaf edilen kartpostalda ressamın “Sarımsaklı çay bahçesinden Midilli’ye merhaba” tablosu bulunuyor.
Yurtiçi ve yurt dışı bir çok özel koleksiyonda resimleri bulunan Rüçhan, 20 Ocak 2004 tarihinde Ayvalık’ta hayatını kaybetti. Anısına saygıyla...