top of page

Zeytin Ağaçlarının Gölgesinde Yeni Hayat- Nilüfer TÜRKOĞLU 

   

Üç yıl oldu buraya taşınalı. Koca bir dünyayı sırtlayıp eşi dostu geride bırakıp İstanbul’dan vazgeçeli üç yıl! Gerçi “eşi” aldım yanıma, üstelik karnım burnumda, kalbim en çok da bu yüzden pır pır, hep istediğimiz o hayali gerçekleştirmenin umudu ve zeytin ağaçlarının selamıyla düştük Kuzey Ege’nin sarı sıcak yollarına! Batuhan hep diyordu, “Çocuğumuz doğada özgürce yaşamalı!” Biz de tası tarağı toplamakta gecikmedik, sıkılırsınız oralarda diyenleri dinlemedik, emekli olmadan “genç yaşımızda” şehre veda edip kalktık buralara geldik.       Daha önceki ziyaretlerimde adeta bir kültür mabedi olarak kalbimi çoktan çalmış canım Ayvalık, kapısını tıklattığımız an bizi zarifçe içeri aldı, yuvamız oldu, sonra bir yaz vakti kızımız bu topraklarda doğdu. Sanki yeni bir mitolojik hikâyenin tohumları serpilmişti dört bir yanımıza. Helen’in Ayvalık’ı, Ayvalık’ın Helen’i bir masalın ucunda, bir zeytin ağacının gölgesi altında hayatımızın yeni sayfalarının ilk bölümünü oluşturuverdi. Okuması başta biraz zordu ama keşfetmesi epey heyecanlı ve eğlenceliydi.       Bir zeytin dalına merakla uzandığında henüz dört aylıktı Helen. Önce yaprağına sonra yeni olgunlaşmış zeytine dokunup ne olduğunu anlamaya çalıştı, kopardı zeytini bir çırpıda, salyası düştü düşecek ağzına attı. Hayatının ilk Zeytin Hasadı Şenliği’nde başına tupturuncu bir yemeni taktı, zeytin toplayan teyzeler, kalpten dualar edip uzun ömürler dilediler. Helen’in mutluluğunu siz de görmeliydiniz o an! Gerçek bir Giritli olarak kendini buraya ait hissettiği o kadar belli ve o kadar özgürdü ki… Athena’nın koruduğu Ölmez Ağaç’ın Homeros’a söylediklerini acaba o da duymuş olabilir miydi? “Herkese aitim ve kimseye ait değilim. Siz gelmeden önce de buradaydım, siz gittikten sonra da burada olacağım.”  

     Bu yıl burada yeni hayatımızın üçüncü yılına doğru yol alırken cesaretimize ve göğüslediğimiz onca şeye hayretle bakıyorum. Zor oldu, güzel oldu, çok mücadele, fazla engebe ama diliyorum önümüz geniş bir düzlük. Öyle olmalı, hem zaten neden olmasın?     Şimdi iki yaşını biraz geçti, Helen. Çekirdek gibi zeytin yiyor, zeytinliklerin arasında düşe kalka yürüyor, en çok da onun memleketi olan Ayvalık’ın imbatında, yaz kış serin sularında gülüp oynuyor, kozalaklara, iğdelere, zeytinlere dokunarak büyüyor. Bir hasat şenliği daha ufukta görünürken Helen’in çocukluk çağı, benimse anneliğimin başka bir evresi başlıyor. Biliyorum, bu yılları hep özleyeceğim, burnumda tütecek pek çok an, anı… Bir keresinde tanımadığım bir kadın, “Zeytinyağına ekmeği bandırırcasına bandır Helen’in bebekliğine sevgini” demişti, o gün bugündür yaka iğnesi gibi göğsümde taşıyorum bunu. Tepemde güneş olsun yağmur olsun, hangi mevsim olursa olsun önemli değil. Bir zeytin ağacının gölgesinde yeni hayatımı böyle kucakladım, kucaklıyorum. Tazecik bir dünyanın, kızımın şerefine şimdi bu satırları yazıyorum. Günün birinde Ayvalıklı Helen, memleketini ve annesini özlerse bunları okusun diye…

ree

Yorumlar


  • Instagram
  • Facebook
  • X

Dilek ve önerileriniz için bize yazabilirsiniz.

bottom of page