Birbirimize yansıttığımız aydınlıkla büyümek-Gökhan-Özge EDMAN
- Zeytin Hasadi Dergisi
- 18 Eyl
- 2 dakikada okunur
Bir zeytin fidanının öncü yaprağının toprağın karanlığından ışığa ulaşması gibi doğar bebek. Açık yeşil, neredeyse ışığı geçirecek kadar ince bu doku, hiç gün yüzü görmemiş şeffaflığına benzer bebeğin derisinin.
Bir çocuk doğduğunda onunla gelen DNA’sı, boyunu posunu, saçının rengini, gözünün şeklini içinde taşıdığı gibi, karakter özelliklerini de taşır. Atalardan yeni nesillere taşınan bu iz, somut ve soyut bir sınırlama getirir milyonlarca olasılığa. Bir kokteyldir çocuk. Daha önce hiç o oranda karışmamışların bir ilkidir. Eşsizdir, biriciktir.
Bir fidan doğduğunda cinsi, dallarının alacağı şekil, meyvesinin büyüklüğü çoktan işlenmiştir her hücresine. Her fidan biriciktir.
Naif bir dayanıklılığı vardır hem çocuğun hem fidanın. Fiziksel olarak kendini koruyamayacak olsa da hayatta kalma arzusu bir yetişkine göre öyle katkısız, öyle güçlü, öyle kendiliğindendir ki o canlılığı ondan almak o kadar da kolay değildir.
Bir zeytin fidanını hiç ellemeden, hiç desteklemeden, hiç bakım vermeden kendi haline bırakırsan, delice olur. Potansiyelinin uzağında, keyfe keder meyve veren bir deli cana dönüşür.
Oysa zeytin fidanı büyürken doğasına uygun, verimli, huzurlu bir ortamda olursa; onun mevcut şeklini gözeterek budanırsa hem kendi yatkınlığına uygun hem sağlıklı büyür. Boy attıkça şekli oturur, kökü sağlamlaştıkça duruşu dikleşir. Atalarından aldığı miras ve yakınlarındaki komşu ağaçlarla kurduğu bağlar ile belirginleşen kimliğiyle bir “zeytin ağacı” olur.
Çocuk da yediği içtiği ile karnını doyururken; gördüğü işittiği ile de ruhunu besleyecek bir ortamda büyürse, biricikliğine saygı duyulur, yatkınlıkları gözetilirse, serpilir, açılır; yere sağlam basan, hayatı doya doya kucaklayan, üreten bir genç insan olur.
Spor ve sanat, büyürken insana kendini gerçekleştirme imkânı yaratan iki alandır. İçlerinde oyun barındırırlar. Spor ve sanatla geçirilen zaman oyun ve estetik ihtiyacımızı karşılarken, ifade gücümüzü, irade gücümüzü, özgüvenimizi, dayanışma becerimizi ve hayal gücümüzü büyütür.
Hayatta karşılaşması muhtemel sorunların benzerleriyle önce bu alanda tanışır genç sporcu veya sanatçı. Zarar görme olasılığı düşük, güvenli bir alanda yüzleşmeyi öğrenir bu sorunlarla. Yapılan hataların bedeli düşük, kazancı yüksek olur. Zaman geçirdiğimiz bu alanlar; bir gelişme ve büyüme imkânı sunarlar bize. Sınırlarımızı öğrenmemizin ve o sınırları aşmanın keyfine varmamızın en şefkatli yoludurlar.
Sanat ve spordan mahrum kalmış bir toplumda, nesiller arası bağları korumak; ortak paylaşım alanları yaratmak zorlaşır. Yeni gelişmekte olanlar, kendilerini keşfetmek ve diğer canlarla bağ kurmak için bu disiplinleri araç olarak kullanırlar.
Sanatın hayal gücünü desteklemesi; yaratım sürecine şahitlik veya öncülük edebilme imkânı sunması, kişiyi evrende kendi yerini bulmaya yaklaştırır.
Sporun fiziksel sınırları zorlama yoluyla meydan okuması; bedenini tanımak, sevmek, yurt edinmek becerisine hizmet eder.
İrade gücü, odaklanma becerisi gelişen kişi; hayatla samimi ve gerçek bir ilişki kurar ve akış içinde hem bütünün bir parçası hem biricik olmanın keyfine varır.
Sanat ve spor, insanın hayatta kalma mücadelesi sürerken; var oluşuna anlam katma yolunda keşfettiği iki mucizedir.
Ayvalık’ın zeytinine, sanatçı ve sporcusuna sahip çıkan; bu aydınlık ruhlarla gurur duyan bir öncü kasaba olması dileğimizle…









Yorumlar