Ölmez Ağaç Zeytin - F.Rüştü KARACA
- Zeytin Hasadi Dergisi
- 15 Eyl
- 4 dakikada okunur
Kısa süreli antik dönem yerleşimini saymazsak, delice ormanlarından aşılanarak ehlileştirilmiş zeytin ağaçlarının ve fıstık çamlarının oluşturduğu doğa içerisindeki Ayvalık, diğer Ege kentlerinin yanında çok geç bir zamanda, 1700’lerde yerleşim yeri olmuştur. 1919 yılına kadar ahalisi tümüyle Rum olan Ayvalık, ticaret burjuvazisi gelişmiş, zeytin ve zeytinyağı üretimi ağırlıklı bir tarım ve endüstri kentiydi. 19’uncu yüzyılda Ayvalık’a denizden gemiyle yaklaşan bir ziyaretçi, heybetli fabrikalar ve yüksek bacalardan oluşan siluetle karşılaşıyordu. Ayvalık’ın Cumhuriyet döneminde gelişimi ise Ege’nin diğer kıyı kentlerine oranla oldukça yavaş olmuştur. 1970’lerde ulaşımın kolaylaşması ve kıyı kentlerinin turizme açılması sırasında Ayvalık, son derece güzel doğasına karşın sert esen kuzey rüzgârları ve kısa yaz sezonu nedeniyle de cazibe noktası olmayı başaramamıştır. Oysa Ayvalık, Ege denizi sularının Akdeniz’e kavuştuğu Marmaris’e kadar olan kıyı şeridinde, doğası, tartışmasız en güzel olan beldedir. Ayvalık turizm konusunda geriye düştü ama rekabet halinde olduğu yerlere göre nispeten doğa tahribinin, hızlı büyümenin ve betonlaşmanın da uzağında kaldı.
Ayvalık denince akla ilk gelen ürün olan zeytin, dört mevsim parlayan yeşil-gümüş yaprakları ile yerleşiklik, huzur ve barışın simgesidir. Yaprağının dışı koyu yeşil, içi ise gümüşi tüylerden dolayı gümüşi renklidir. Zeytin ağacı ve zeytinyağı iyilik, soyluluk ve azmin sembolüdür. Zeytin için Eski Ahitte yer alan efsanelerden birinde; ağzında bir zeytin dalı ile Nuh'un gemisine dönen güvercin tufanın bittiğini haber vermiş ve o zamandan bu yana zeytin dalı, barışın sembolü olmuştur. Yüzyıllar boyunca yaşayabilen zeytin ağacı Anadolu’da ‘ölmez ağaç’ olarak adlandırılır. Yabani zeytin ağacı, orman yangınlarında yanan alanda birkaç ay içinde yeniden yeşerir. Bitkinin toprak üstü kısımları yansa da toprak altı kısımları ölmez, yaşamaya devam eder. Antik dönem dinsel törenlerde zeytinin meyvesi tanrılara sunulurdu. Antik Yunan’da erkek çocuğun doğumu, evin kapısının üzerine asılan zeytin çelengiyle duyurulurdu. Antik çağ filozofları(Platon–Akademia) okullarını zeytin ağacı bahçelerinde kurarlardı. Romalılar zeytine ‘yedi canlı’ anlamına gelen ‘Vivax Olivia’ der, ülkelerinin kurucusu Romüs ve Romülüs’ün bir zeytin ağacının altında doğduğuna inanırlardı. Roma’da savaştan galip dönen imparator başında zeytin dalından bir taç taşırdı. Antik dönem elçileri bir ülkeye gittiklerinde, ellerinde zeytin dalı ile barış için geldiklerini gösterirlerdi.
Anavatanı Doğu Akdeniz olan zeytin, oleaster(delice) olarak adlandırılan yabani ve küçük bir ağaç görünümündeki ilk atasından, Doğu Akdeniz bölgesinde evcilleştirilmiştir. Oleaster Ege ve Doğu Akdeniz bölgelerinde yaygındır. Santorini adasında fosilleşmiş yabani zeytin yaprakları ve zeytin sineğine ait larva fosilleri günümüzden 37.000 yıl öncesine tarihlenmiştir. Zeytinin evcilleştirilmesinin MÖ 6000 gibi gerçekleştiği kabul edilmektedir. 2009 yılı Mersin Yumuktepe kazılarında MÖ 5300’lere tarihlenen mezarların birinde zeytin çekirdeği bulunmuştur. MÖ 2000-1200’lerde Çukurova’da zeytincilik yapıldığı zeytin ağacına yağ ağacı denildiği de Hitit metinlerinden anlaşılmaktadır.
Meyvesi içerdiği oleoropein maddesi nedeniyle acı ve küçük olan zeytin ağacı neolotik dönemde muhtemelen yağlı zeytin tanelerinden yararlanmak için evcilleştirmiştir. Filistin civarında MÖ 8000-6000 yılları arasındaki kazılarda bulunmuş kandillerde zeytinyağı veya hayvansal yağların yakıldığı saptanmıştır. Bu kandillerin yaşları da zeytinin evcilleştirilmeye başlandığı tarihlere yakındır. Muhtemelen insanoğlu zeytini öncelikle yağını aydınlatmada kullanmak için evcilleştirmiş, daha sonra ise yağını yemek pişirmede kullanmıştır.
Zeytinin adı kutsal kitaplardan gelmektedir. Mezopotamya uygarlıklarına bakıldığında zeytinin adına, Akkad’ca da ‘zeirtum/zertum’ olarak rastlanılmakta ve bu sözcük daha sonrasında Hititçe’de ‘zertum’ olarak karşımıza çıkmakta. Ayrıca zeytinin Arapça’daki adı ise ‘zaitun’ dur. Türkçe zeytin de bu kökten gelmektedir. Batı’da kullanılan ‘olive’ sözcüğünün kökeni olan ‘ela’ sözcüğünün temelinde ise eski bir Anadolu halkı olan Luwiler’in etkisi vardır. Luwiler zeytine ‘ela’ diyorlardı. Yunancada zeytin anlamına gelen ‘elaia’ sözü batı dillerinde ‘olea / olive’ sözcüklerine kök olmuştur. Zeytin batıya doğru yol alırken bitkinin kendi adı değil ondan üretilen yağ sözcüğü isim olarak geçmiştir.
Bilinen en eski yağhane İsrail’deki kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Anadolu’da ise günümüzden yaklaşık 2500 yıl öncesine tarihlenen Urla ilçesindeki Klazomenai antik kenti zeytinyağı işliği Anadolu’nun en eski yağhanesidir. Ege ve Akdeniz havzasındaki antik dönem halkları, zeytin tanelerinin yağının aydınlatmada kullanılmanın yanında bir süre tuza bastırarak tatlandırmayı keşfetmiştir. Acılığın nedeni olan oleuropein maddesi, zeytinyağı elde etme sürecinde tuzlama ile kara su denilen kısımla birlikte ayrılırken taneler de yenilebilir hale gelir.
Yunan Mitolojisi’ne göre zeytin Athena’nın bitkisidir. Athena ile Poseidon’un yarışmasının sonucunda Yunan tanrıları Poseidon’un atına karşılık Athena’nın zeytinini seçmiş ve böylece Atina kentinin kutsal koruyucu tanrıçası Athena olmuştur. Zeytinin ölmez ağaç olduğu inanışı da ağacın uzun yaşamasının yanı sıra belki de Perslerin Atina’yı işgal ettiklerinde yaktıkları zeytinliklerdeki ağaçların bir süre sonra tekrar filizlenmesiyle ilgili olabilir. Zeytin, barış, bereket, güç ile dinsel inanışlarda ‘günahlardan arınmış olmanın’ sembolüdür. Yahudi ve Hıristiyan geleneğinde zeytin ağacı sürekli bir barış sembolü olmuştur. Zeytin İslam’da kutsal görülen en önemli ağaçtır. Hem pagan tapınakları hem de üç semavi dinde tapınaklar zeytinyağı içeren kandillerle aydınlatılırdı. Zeytin çekirdeklerinden tespih yapılması da zeytinin binlerce yıldan bu yana kutsallığının sonuçlarındandır. Müslüman toplumlar da oruçlarını günümüzde yapıldığı gibi zeytinle açarlardı.
Boticelli’den Dürer’e, Monet’den Picasso’ya birçok sanatçı zeytini bir sembolizm imgesi olarak kullanmıştır. 17. yüzyılda natürmortlarında zeytin, acımsı tadıyla İsa’nın çektiği acıları sembolize eder. Nazım Hikmet için zeytin, yaşama gücünün, zorluklara rağmen hayata sıkıca sarılmanın sembolüdür. Şiirlerinde zeytini sıkça kullanan Lorca, zeytin toplayan güzel kızların şiirini yazar.
Ressamlar da zeytin ağacının kendi etrafında dönmesine, derin kıvrımlarına ve yapraklarındaki ışık oyunlarına kayıtsız kalamamış. Van Gogh, Güney Fransa’da yaşadığı günlerde bir mektupta ‘Zeytin ağaçları Gümüş rengindeler, bazen mavimsi, bazen yeşile çalıyorlar, bazen sarı üzerine düşen parlak bir ağartı, pembe, mor, yer turuncusu, demir kırmızısı’ diye yazar.
Ne mutlu ki Ayvalık ve çevresi ölmez ağaç tarlaları ile dolu. Ama ne yazık ki bu ağaçlar bugün için toplumsal yaşamdan uzaktalar. Gönül ister ki gelecekte Ayvalık’taki bu ağaçların gölgesinde yeni etkinlikler oluşur ve insanlar doğa ile daha fazla bütünleşir.









Yorumlar