top of page

Zeytin Ağacı Günlüğü-Gültekin EMRE

Pazartesi

Bu bir günlük müdür, bilmiyorum. Öyle olmasını isterdim. Aslında yüz yıllardır süren mücadele içinde, bizden birileri, böyle bir günlük tutmalıydı. Savaşı ve barışı anlatan, bizim mücadelemizi ortaya koyan, gün be gün yazılan bir günlük olmalıydı bu yüzyıllar içinden beslenerek gelen. Olmadı, olamadı. (Belki de vardır benim bilmediğim.) Ama, ben, Ayvalık’ta, Bizimköy Tatil Sitesi’nde, Japon düşünürlere benzeyen gövdemle yaşayıp giden, pek çok şeyi görüp geçirmiş bir zeytin ağacı olarak, böyle bir işe giriştim kendimi tutamayıp. Aslında. “keşke” diyorum, “keşke” daha önce başlasaydım böyle bir günlüğe. Savaşın karşısında duranların mücadelesinin bayrağı olan “Barış”ın bayrağını hep gönderde tutanların da mücadelesinin tarihini ortaya koyardı. Neyse, geç de olsa, işte bu girişimi başlatıyorum kendi çapımda:

 

Salı

Ben, Zeytin Ağacı. Yaşımı bilmiyorum. Bizim yaşımızı bilmek öyle kolay değil. Çok şey yaşayıp gördüğümüzü için gövdemiz acılarımızı yansıtır hep, Onun için de düzgün değildir duruşumuz. Eğri büğrüdür her yerimiz. Yüzyılların gözyaşlarını, bunalımlarını, sıkıntılarını, politik baskılarını, acılarını taşırız kan ağlaya ağlaya yanıp duran yüreklerimizde.

 

Çarşamba

Öyküm bu benim. Neler yaşadım neler. Herkes bilir mi? Gövdeme bakın. Orada. Yatıyor, ah, benim hayatım. Dallarım benim, dünyaya açılan, ah, gün penceresi. Gece gündüz gökyüzünü gözleyen, yıldızlarla dertleşen.  Karşı karşıya duran, sarmaş dolaş yaşayıp giden... yapraklarım dertleşir tanelerimle, size sunabildiğim zeytinlerimle, konuşurlar birbirleriyle hep. Köküm toprağın derinliklerinde. Başım gökte özgürdür. Gerçekten özgür müdür? Ya, zeytinlerim? Onları hiç sormayın. Onlar sizler için varlar.

    Yüzyıllardır yıkılmadık bakın. Ayaktayız tarihte. Ömrümüz uzun. Ama, ömrümüze el uzatanlar var. Bunu bilin! Bizi yok etmek için, bize, yaşamımıza göz dikmiş ne çok kem göz var! Ömrümüzü tüketmek için uğraşanlar gün be gün artıyor.

 

Çarşamba

Biz küsmeyi bilmeyiz. Yıkılma da. Her yanımız yansa bile, yüreğimiz ölmez, yeniden sürgün verir yüreğimizin bir yeri. Küllerimizden doğarız hep. Bizimle çok uğraştılar tarihte, hâlâ uğraşıyorlar. Yakıyorlar maden arayacağız diye. Oysa biz en değerli madende de değerliyiz. Gelin de bunu anlatın o yangınları çıkaranlara, çıkartanlara!

 

Perşembe

Bizim bir adımız daha var. Hasat zamanı zeytin toplayanlar, ürünümüzü, yani zeytinlerimizi işleyenler, yağ çıkranlar, tanelerimizi tek tek çizenler, çekirdeklerimizi kıranlar, mutfakta sofraya getirmek için zeytinlerimizi limonla muamele edenler, toprağımızı sürüp köklerimizi havalandıranlar, yağmurla beslenmemizi sağlayanlar bize, ÖLMEZ AĞACI diyorlar yüzyıllardır. Biz, gerçekten de ölümsüzüz!

    Bize saygı gösterenler de var yok etmek için çabalayanların yanında. Bizi koruyanların, bize kol kanat gerenlerin yanında, yok etmek için yırtınanlar daha çok. Bizim yanımızda olanlar biliyorlar bizim değerimizi. Yağımızla, zeytinlerimizle insanoğlunu nasıl beslediğimiz ortada, bunu yüzyıllardır bilmeyen yok.

    Bizim kesilmemiz, yakılmamız başka ülkelerde yasak, ama Anadolu topraklarında neredeyse sevap! Bazı iktidarların hesapları başka türlü işlediğinden bizi yok sayıp, bizi yok edip topraklarımızı talan etmeyi yeğliyorlar. Siteler kurulsun, birileri bundan çok kazansın istiyorlar. Başka ülke vatandaşları buralardan ev alsın, vatandaşlık verilsin istiyorlar. Aslında amacım politikaya girmek değildi ama dert açılınca, kendimi tutamadım.

 

Cuma

Dallar, kollarımız bu. Göğü kucaklıyor, bak. Yaz kış ayaktayız. Zeytin benim en güzel hediyem size. Afiyetle yiyin. Her mevsim yeşil. Her zaman sizin için. Hazırım işte. Hasat zamanı. Bize değil doğaya teşekkür edin. Bir de bu işin emekçilerine. Yalnız değilim. Efsanelere sığmaz. Yüzüm gözüm, bakın. Gövdem her şeyi anlatıyor işte, ah, yaşım burada. Kucaklaştılar. Dallarım hep birbiriyle. Şarkı söyleyerek. Barış şarkısı. Halaya durdum. Öyle coşmuşum, öyle coşmuşum ki, hasat zamanı. Başımız buluta değer, gövdemiz toprağın kalbinde, içimiz dışımız siz.

 

Cumartesi

Poyrazla aramız hiç hoş değil, kim sever ki poyrazı? Dallarımız birbirine çarpıp durur. Tanelerimiz yerlere savrulur.

    Bizi yok etme yarışına girenlerin amacı, ülkemizi çölleştirmek. Asıl ülkemizden kovuluyoruz yani. Ama başka ülkelerden zeytin, zeytinyağı getirip birilerini zengin etme derdindeler. Ülkemiz yoksullaşsın istiyorlar ya. (Hay Allah, yine girdim politikaya istemeden.) Yağmur bekleriz susuzluktan dilimiz damağımız kuruyarak, yok, yağmaz bir türlü. Çünkü başka ağaçları da yok ediyorlar bizimle birlikte. Yağmuru nasıl çekelim üstümüze? Giderek pahalanıyoruz halkın gözünde. Alım gücü düşenlerin mutfağına giremiyoruz artık. Çünkü giderek neslimizi tüketmek istiyorlar.

 

Pazar

Ne tarih yaşar bende ne tarih bir bilseniz, ömrüm yetmez hepsini sayıp dökmeye. Neler gördüm ben (ne doğa felaketleri ne savaşlar ne politik yıkımlar ne depremler!), bunu gövdeme sorun. Gövdem bir dile gelse, bir dile gelse neler neler neler anlatacaktır size. Yani, ben, gerçek, yaşayan bir masalım çağlar boyu süren. Odun değilim sobalar için! Zeytini bilmeyene ne söylesek boş! Yaralı gönlümüzle, ömrümüz oldukça, bırakırlarsa yaşamamıza, hep hep hep sofranızdayız.

 

Pazartesi

Bizim bir adımız da BARIŞ AĞACI’dır.

    Dallarımızla taç yaparlar gerçek barışseverler, barışı isteyenler… Ama “Barış” öyle kolay kolay gelmez ki! İstemezler ki barışı savaşı sevenler, destekleyenler, silah tüccarları, insanların ölüsünden beslenenler...

 

Salı

Günler birbirinin aynı. Yüzyıllardır süren bir mücadele bu. Politikasıyla, direnmeyle, beslenmeyle, umudu elden bırakmadan... sürüp giden.

    Direnme dedim; boşuna demedim bunu. Bizim yanmamıza, yok edilmemize, emeklerinin yok edilmesine, topraklarının başkalarına (yabancılara) peşkeş çekilmesine direnen aslan yürekli köylüleri imledim. Onlar bize, kendilerine, tarihimize, doğaya sahip çıkıyorlar. İyi ki sahip çıkıyorlar da bazılarının azgınlığını zaman zaman durdurabiliyorlar.  

    En çok “hasat” mevsimini severim. Neden mi? Emekçiler onca emeklerini ortaya koyarlar ve bizi hiç incitmeden zeytinlerimizi bir bir selelere, sepetlere, çuvallara doldururlar. Sonrası başka birilerinin omuzlarına yüklenir: Sıkma, çizme, yağ çıkarma... Sofraya gelen her zeytin tanesinde ne çok alın teri vardır! Ne çok insanın emeği vardır! O her tanede ne çok vitamin vardır!..

 

Çarşamba

Sonra mı? Halaylara durulur. Emeğin zaferi kutlanır. Hayata yeniden yeniden yeniden sımsıkı sarılmanın, zeytinlerle, emekçilerle kol kola, iç içe, yürek yüreğe olmanın coşkusu kutlanır.

    Ayakta kalmanın zaferidir bu!..

    Barışı korumanın da!..

 

Perşembe

Yıl: 2024. Yılın ne önemi var demeyin, var çünkü. Her yıl aynı gibi olsa da değil aslında. Bilinçli bir kesim giderek daha çok sahip çıkıyor bize. Haklarımıza. Topraklarımıza. Varlığımıza. Zeytinlerimize. Yağımıza. Aynı kaygıları taşıyoruz zeytin ağaçları topluluğu olarak. Kesilme, yakılma, yok edilme kaygısını gel de yen! Oysa “barış” olmalı diyoruz, bunun için varız diyoruz. Oysa, insanlığı beslediğimizi biz değil, tüm uzmanlar söylüyor. Bunun için varlığımızı korumalıyız. Zeytinyağsız yemeklerin tadı tuzu yok, bunu bilmeyen mi var? Zeytinsiz sofra en yoksul sofra değil mi? Peki, bizi yok etmek için neden çabalayıp duruyorlar? Bakın yine politikaya girdim ama, her adım, her söz politikanın kapısını çalıyor ister istemez.

ree

Yorumlar


  • Instagram
  • Facebook
  • X

Dilek ve önerileriniz için bize yazabilirsiniz.

bottom of page