Ana rahmine düşer gibi tutundum sana. Sıkı sıkı, öyle içten.
Ne yalan söyleyeyim içime de doğdu günü gelince bir mührü açacağım.
Kaç günü karşıladım göğsünde, kaç gece yalvardım beni bırakma diye; yel esti, kar yağdı… oysa yağmaz derler buralara… O ayazda uçuşan kar tanelerine bile aldırmadan, sana duyduğum aşkla tutundum hayata. Bir parçan olduğumu bilmek yetmezdi, o heybetli gövdeni sarabilmeyi isterdim. Ne güzeldi düşlemek; bir sabah kalkmışım, eğilmiş herkes ağırlığımdan, bense nazar boncuğu gibi ilişmişim gövdendeki oyuğa…
Bir gün, iki sevgili geldi oturdu eteklerine. Oğlan attı elini kızın beline, hem sardı hem sevdi uzun mu uzun saçlarını. Kızın vardı bir derdi belli, hiç bakmadı oğlandan yana. Bir dağcının, elindeki çekici başının üstündeki kayaya saplaması gibi, sapasağlam çaktı bakışlarını karşı tepeye. Sırtında, saçlarında gezinen ele laf etmedi ama son dileğini soranlara ‘iyi ki yaptım’ der gibi, minnetsizdi, bozmadı istifini.
Bir sustu, iki sustu, olmadı… dil dökmeye başladı delikanlı; yok vallahi öyle değil, öyle demek istemedim, bunu yanlış anladın… Kız nasıl inat; çekici vura vura tırmandı karşı tepenin zirvesine, göz ucuyla dahi dönüp bakmadı oğlana. Ne yalan söyleyeyim, hissettim kötü bir şey olacağını. Kalktı delikanlı ayağa, koca elleri bir kuşun kanatları gibi döndü etrafımda. Korkuyla beklerken olacakları, çıt dedi bir şey…
Çıt.
Önce sesi duydum, kendine kondurması zor tabii… Başka bir yerden geldi sandım, meğer ses acıdan önce gelirmiş, benmişim kırılan. Gerçekte bir saniye var mıdır geçen süre sanmam ama bana yıl gibi geldi. İlk kez o an, uzaktan bakma şansım oldu sana. Yahu ölürken de böylesine keyiflenilir mi be kardeşim! Keyiflendim. Bir sanatçının elinden çıkmış gibiydi bedenin, ne güzelsin…
Oğlan, sıkı sıkı tutunduğumuz dalı, saklayıverdi arkasına. Göremedim, belli ki diz çöktü kızın önünde, yere yakın olduğumuzu, toprağın tozu üzerime çarpınca anladım. Sonra bir anda göğe havalanıyoruz sandım ki, kıvrak bir hareketle uzattı bizi kızın güzel yüzüne. Söyledi kendince bir şeyler… Bak dedi, bu dalı en zalim sultanlar bile reddetmedi, hadi kırma beni, yapma etme… bir yerden sonra duymadım söylediklerini. Sağımdaki solumdaki değil, ben durdum kızın alnının ortasında. O bir çift gözde ben gördüm kendimi! Eh be oğlum şu kızla barışmak uğruna nasıl kıydın bana? Alıma bak, moruma yeşilime…
Beni kırarak aldığın gönlün kıymeti olur mu sandın?
Ama asıl sözüm sana kızım! Sana ne demeli! Hemen indirdin yelkenleri, doladın kollarını boynuna, biz de oğlanın parmakları arasından süzülüverdik toprağa…
Altımda gürül gürül dolaşan köklerinin hatırına affettim gitti. Minik bir dalla barışana şükür dedirtiyor eloğlu, malum, seni söküp götürmeyi de bilirdi, bin şükür…
Comments