top of page

Olcay Aybar arkasında hepsi birbirinden değerli çok sayıda Ayvalık resmi bıraktı- Bülent ŞENTAY

 Gençliği zeytinlikler arasında geçti

 

Balkan Savaşı çıkınca ailesiyle birlikte Midilli’den ayrılıp önce Çandarlı’ya, ardından İzmir’e geçen ve daha sonra Ayvalık’a yerleşen balıkçı ve toprak adamı Osman Dayı’nın torunu; bisikletçi ve Ayvalık Halkevi’nin unutulmaz aktörü İbrahim Aybar’ın oğlu asker-ressam Olcay Aybar gerçek bir Ayvalık sevdalısıydı.

1933 yılında Ayvalık’ta dünyaya gelen ve Fethiye Mahallesi’nde büyüyen Olcay Aybar, İstiklal İlkokulu’nda ve Ayvalık Ortaokulu’nda okudu. Aydın kimliğiyle öğrenmeye/bilgiye her zaman önem veren babası İbrahim Aybar’ın teşvikiyle erken yaşlarda resimle tanıştı. Babası Ayvalık Halkevi’nin usta aktörlerinden olduğu için o da gözlerini neredeyse sanatla yatıp-kalkan insanlarla dolu Halkevi ortamına açmıştı.

Halkevi’nde resim ve müzik dersleri alan Olcay Aybar’ın aklı daha çok resimdeydi. Şansı yardım etti ve İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarıyla 1944 depremine denk gelen zaman diliminde Ayvalık’ta yaşayan ressam-heykeltraş Fuat Mensi’den hem yağlıboya hem de suluboya tekniklerini öğrenme imkanı buldu. Ayvalık’tan gelmiş geçmiş olan Fikret Mualla’nın da onun resmini etkilediğini söylemek mümkün ama bu konuda çok fazla bilgi yok.

Olcay Aybar, resimle “yatıp-kalkarken” bir yandan da babasının desteğiyle müziğe yöneldi. Klarnete merak sarmıştı. Daha sonraları, Fazıl Say’ın da hocası olacak arkadaşı Kamuran Gündemir’in de yer aldığı Ayvalık Halkevinde, diğer üflemeli çalgılara göre biraz daha zor öğrenilen klarnette giderek ustalaştı. Babasının yönettiği ve başrol oynadığı pek çok oyunda görev almaktan da geri kalmadı. Bunların arasında Şekspir’den Nazım Hikmet’e önemli yazarların eserleri de vardı.

Ortaokuldan sonra Kuleli Askeri Lisesi’nde okumak için Ayvalık’tan ayrılan Olcay Aybar 1956 yılında Kara Harp Okulu’ndan mezun oldu. Ankara'da sınıf okuluna gitti. Yurt içi görevlerin yanı sıra başta ABD olmak üzere İtalya ve Belçika’da da çeşitli görevler üstlendi. 1982 yılında albay rütbesiyle emekli olunca İzmir’e taşındı. İzmir’i seçmesinin iki nedeni vardı: İzmir emekliler için daha rahat bir kentti ve Ayvalık’a yakındı.

 

KİŞİSEL SERGİLER AÇTI, KARMA SERGİLERE KATILDI,

KİTAP KAPAKLARI TASARLADI                     

 

Zaman içinde resim yapmak Olcay Aybar için artık bir tutkuya dönüşmüştü. Fırçası ve boyaları sürekli yanındaydı. Yarışmalara katıldı. Cumhuriyet gazetesinin açtığı bir yarışmada “Ayakkabılar" isimli resmiyle ödül aldı. Türkiye’de adı bu sayede ilk kez duyuldu. 

 

Yaz aylarını Ayvalık’ta, Çamlık’taki evinde geçiren Olcay Aybar resimden hiçbir zaman vazgeçmedi. Antik dönemlerden beri medeniyetlerin beşiği olmuş bir coğrafyada, zamanının önemli bir bölümünü resim yapmaya ayırdı. Gerçek bir Ayvalık tutkunu olduğu için doğduğu kenti en özel köşeleri ve kendine özgü güzellikleriyle tuvaline aktardı. Kişisel sergiler açtı, karma sergilere katıldı, kitap kapakları tasarladı. Heykel, vitray, ağaç işi çalışmalarına da zaman ayırdı.     

Dahası, doğayla kurduğu derin bağın bir sonucu olarak “zeytin ülkesi” Ayvalık’ta her fırsatta zeytinlikleri dolaştı. ABD’de eğitimini aldığı fotoğrafçılık uygulaması için neredeyse tek tek çok sayıda zeytin ağacının fotoğrafını çekti. Dostluğun ve huzurun sembolü olduğuna inandığı bu “kutsal” ağaçların hiçbirinin birbirine benzemediğini görünce şaşırmaktan kendini alamadığını dile getirdi. Zamanı geldiğinde, babasıyla birlikte evin bahçesinde ailenin kullanımı için “senelik sabun” yapmayı da ihmal etmedi.

Olcay Aybar eşi Süheyla Hanım’la birlikte mutlu bir emeklilik dönemi yaşarken beklenmedik bir anda rahatsızlandı. Yakalandığı akciğer kanseri nedeniyle 2008 yılında hayata gözlerini yumdu. Ayvalık’ta toprağa verildi.

           

 “AYVALIKLI RESSAM” OLMAYI SEVMİŞ VE BENİMSEMİŞTİ

Oğlu Prof. Sedat Aybar’ın değerlendirmesine göre, resim konusunda Aybar’ı çok etkileyen belli bir ekolden söz etmek mümkün değil. O bir denemeci, bir “maceracı” ressamdı. Yağlıboya ve suluboyaya aynı önemi verdi. Ancak giderek sadece suluboya çalışmaya başladı. Burada kullandığı teknikten çok, seçtiği konu ön plana çıkıyordu. Onun başlıca konuları deniz, doğa ve Ayvalık’tı. Adım adım, milimetre milimetre tüm Ayvalık onun için önemliydi.                                                                                                                         Kanelo’da arkadaşlarıyla oturup sohbet etmek, balık tutmak, resim yapmak, Ayvalık’ın herhangi bir köşesine sehpasını kurup, sarımsak taşıyla ahşabın uyumunu bütün doğallığıyla yansıtan bir evin güzelliğini suluboya tekniğiyle tuvaline aktarmak; denizi, tekneleri, güneşi çizmek vazgeçemedikleriydi. Onun resimlerinde insan daha çok arka planda gizliydi. Bir ev, bir iskele, bir sandal... Bunların hepsinin anlattığı bir geçmişi, bir hikayesi vardı. Resimde bir çizer değil, bir hikaye anlatıcıydı. Bu yönüyle de yenilikçi, modernist bir sanatçıydı.                                                                                                                                 Yazının başında “asker-ressam Olcay Aybar” tanımı yer aldıysa da, o askerlikle resim arasında ilişkilendirme yapmaya çalışmış biri değildi. Askerlik bir meslek olarak “ifa edilmiş” ve emeklilikle sonlanmış bir işti. Olcay Aybar için resim önemliydi. Kafasını daha çok oraya yordu, yapacağı hamleleri ve enerjisini daima oraya ayırdı. Bu yaklaşım doğrultusunda da, en çok “Ayvalıklı Ressam” olmayı sevdi ve benimsedi. Ardında bıraktığı resimler bunu açıkça kanıtlıyor

ree
ree
ree

Üzerinde Rumların Aya Paraskevi, Türklerin ise Taşlı Manastır olarak adlandırdıkları bir manastırın kalıntıları bulunan ve Çamlık Koyu'nun hemen karşısında yer alan Tımarhane Adası eski dönemlerde “akıl sağlığı sorunlarını tedavi merkezi” olarak kullanılmıştı. Cunda Adası, Tavuk Adası ve Çamlık Koyu’nun panoramik görüntüsüne hakim olan ada, yalnızca adıyla değil, ilginç yapılı kayaları ve eşsiz manzarasıyla, dün olduğu gibi bugün de ilgi çekmeye devam ediyor. 

ree

(Olcay Aybar-1998)

AYVALIK’TA EYLÜL

 

Bir hüzündür Eylül

                        Ayvalık’ta

Sularda aksi göklerin

İlk sevgim, ilk heyecan.

Çocuk ruhumda anı…

Bulutlardan da öte

Mavi sulardan derin.

Bir özlemdir,

                        Ayvalık’ta, Eylül,

Sularda aksi göklerin

İlk aşkım, ilk heyecan

Çocuk ruhumdan anı

Bulutlardan da öte

Mavi Sulardan derin

Bir hüzündür

Ayvalık’ta, Eylül

Bir hayal şekillenir

Raks eden sularında özlemin

Bir özlemdir

Ayvalık’ta Eylül

Sularda aksi göklerin…

Bir hayal yüzer

Raks eden sularında özlemin



Yorumlar


  • Instagram
  • Facebook
  • X

Dilek ve önerileriniz için bize yazabilirsiniz.

bottom of page