Mübadele ve Ayvalık-Prof. Dr. Enis TULÇA
- Zeytin Hasadi Dergisi
- 2 Eyl
- 5 dakikada okunur
Birinci Dünya Savaşı sonunda Müttefikler ile Almanya arasında uzun süren Versailles görüşmelerinde bazı coğrafyalar için insanların/azınlıkların yer değiştirmesi ve halklar arasında gelecekte var olabilecek sürtüşmeleri bu şekilde bertaraf edebilme gayretleri düşünülmüştür. Daha sonrasında Avusturya ile St. Germain, Macaristan ile Trianon, Bulgaristan ile Neuilly ve Osmanlı Devleti ile Sevres antlaşmaları, Versailles görüşmelerinin Müttefikler ile mağluplar arasındaki süreci tamamlamıştır. Bu süreçte bir küçük mübadele örneği Bulgaristan Başbakanı Stamboliyski ile Yunanistan Başbakanı Venizelos arasında Batı Trakya bölgesindeki Bulgarlar ile daha kuzeyde Kırcaali ve civarındaki Rumların yer değiştirmesi antlaşması idi. Venizelos bu değişimden memnun kalmıştı. Stamboliyski cephesinden de başbakanken özel kalem müdürü olan baba tarafından bir akrabamız olan Ragıp Sipahi’den, bu küçük mübadelenin başarısını 1970’lerin başında dinlemiştim. Alexander Stamboliyski Bulgaristan Pazarcık bölgesinden olup çevresindeki Türklerle dost ve yakınlık içinde bir siyasetçi olarak bilinir ve özel kalem müdürü olarak dahi bir Türk ile çalışmayı tercih etmiştir (1919-1923).
Yunanların Anadolu macerası işte bu Versailles görüşmeleri sırasında Venizelos’un İtalya Başbakanı Orlando’nun seansta olmadığı bir sırada söz alarak yaptığı sunum ile gündeme gelmiştir. İtalya 5 Mayıs 1912’den beri on iki adayı işgal etmişti ve bir başka müttefik gücün Anadolu’ya yaklaşmasını pek arzulamıyordu. Venizelos bu sebepten İtalya başbakanının oturumda olmadığı bir sırada söz alıp diğer müttefik devletler heyet başkanlarına hitap etmiştir. Konuşmasında Anadolu topraklarında Osmanlı Devleti’nden sonra oluşacak yapı belli olana kadar İzmir ve civarında yaşayan Rum, Levanten, Ermeni ve Hıristiyanların bir şekilde koruma altına alınması gerektiği ve bunun ancak askeri bir girişim ile oluşacak bir hakimiyet alanı ile gerçekleşebileceğini ifade edip müttefiklerin harekete geçmesini istemiştir. Müttefikler ise böyle bir çıkarmada yer alamayacaklarını ancak Yunan ordusunun bu kabiliyeti var ise destekleyeceklerini ifade edip Venizelos’a yeşil ışık yakılmasını sağlamışlardır. İşte bu şekilde 15 Mayıs 1919 sabah saat 08.00 civarında Yunan askeri İzmir’e ayak basmıştı. Daha sonra bu bölgesel kontrol amaçlı çıkartma Yunan ordusunun kuzeye, güneye ve doğuya ilerlemeye başlaması ile bambaşka bir şekil almıştı. Yunanlıların sonunda “Büyük felaket” Türklerin ise “İstiklâl mücadelesi” olarak gördüğü bu topyekûn savaş 3 yıl, 3 ay, 3 hafta sürmüş ve 9 Eylül 1922’de İzmir’de aynı limanda son bulmuştur.
Bu büyük savaştan sonra aslında hemen Eylül 1922 ila Aralık 1922 arasında Trakya’dan Yunan ordusunun arkasından 500.000 civarında Rum Yunanistan’a göç etmiştir. Ancak Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kalan 700.000 civarındaki Rumların ve Yunanistan’ın orta ve kuzey bölgelerindeki Türklerin, Lozan antlaşmasındaki tabirle Hıristiyan ve Müslümanların akıbetinin ne olacağı meçhuldü. Lozan antlaşmalarının kesintiye uğradığı Şubat 1923 öncesindeki ilk üç aylık görüşmelerde bu konu İnönü ile Venizelos arasında uzun uzun tartışılmış ve 30 Ocak 1923’te bir neticeye varılmıştır. İşte bu görüşmeler sırasında, Venizelos’un kafasında, sayısı çok daha az olmakla birlikte Bulgaristan ile yapılan yukarıda bahsettiğim mübadelenin, geçen dört yıldaki müspet sonucu bir örnek idi. Bu mübadele fikrindeki önemli bir gerekçe, İstiklal Harbi sırasında Anadolu’da yaşananlardı. Evet topyekûn bir savaş yaşanmış, ancak bu Türk topraklarında Anadolu’da Yunanların işgali ile gerçekleşmiş ve yaşananların mezalim, ekonomik baskı, sosyal baskı boyutları işgal edilen vilayetlerde korkunç boyutlarda olmuştur. Bu konuda Dışişleri Bakanlığımızın 1999 yılında Fransa Dışişleri arşivlerinde bana yaptırdığı arşiv çalışması sonucunda bulduğumuz Fransızca 62 belgeyi daha sonra bakanlık kitaplaştırmıştı. Benzer çalışmaları üç akademisyen arkadaşımız daha, ABD, İngiliz ve İtalyan diplomatik arşivlerinde gerçekleştirmiştir. Türkiye’de genellikle mübadelenin sonuçları, neticesi, mübadil büyükleri olan insanların kurdukları dernekler, karşılıklı iki ülkede yapılan etkinlikler, ziyaretler ile anılır, paneller düzenlenir. Ancak 1919-1922 arasında Anadolu’da yaşananlar hemen savaş sonrası için oluşan karşılıklı müthiş kin ortamı, Venizelos’u dahi, Helenizm için eksi ve kayıp hanesine işlenecek olsa da Rumların Anadolu topraklarını terk etmelerinin barış için daha sağlıklı olacağı kararına vardırmıştır. Girit’te ilkokulda iken matematik öğretmeninin “bu çocuk bir şeytan” diye zekâsını övdüğü Venizelos, gençliğinde pergeli haritada Ege denizi ortasındaki Skiros (İksiri) adasına koyup doğuya doğru pergel çevresinin vardığı her yeri ve Batı Anadolu’yu Helenizm’in bir parçası olarak görürdü. Daha sonra 1909 ila 1920 arası başbakan iken Yunanistan için maksimum toprak kazanımları hedeflerini başarı ile sağlayıp Eylül 1922’den sonra artık statükoyu koruma siyasetini tercih etmesi mübadele fikrini benimsemesinin bir diğer sebebiydi. Venizelos daha sonra 1930 Haziran ayı sonlarında Türkiye’yi ziyaret etme arzusunu Yunan Parlamentosu’nda dillendirirken muhalif vekillerin, “Ne değişti sayın başbakan, daha yedi yıl önce Türklerle savaşta değil mi idik de şimdi Ankara’ya gitmekten bahsediyorsunuz?” eleştirilerine, “Beyler, bu savaş Anadolu’da gerçekleşti. Türkler arazide daha çok acı çekti. Biz Lozan’da Türkiye ile barışa ilk adımı attık. Bu yıl 25 Mart 1930’da Türkiye Büyükelçisi Enis Bey, 100. yıl törenlerinde bize büyük bir jest yaptı. Arkasından 10 Haziran 1930 antlaşması ile mübadeleden kalan pürüzler halloldu. Şimdi Türkler bu barış elimize karşılık veriyorsa, Yunanistan başbakanı olarak o savaş yaptığımız toprakları bu kere barış için aşıp Ankara’ya gitmek benim görevimdir,” şeklinde cevaplamıştır. İşte maksimalist hedefleri 1909 ile 1920 arasında zorlayan Venizelos’un 1928’de yeniden başbakan olduktan sonra statükoyu koruma tercihine dönüşünün bir başka versiyonudur meclisteki bu ifadeleri.
1 Mayıs 1923’ten itibaren “gönüllü” değil “zorunlu” olacak insan değişiminin Türkiye ve Yunanistan arasında zorlukları ile, mübadele mal mülk komisyonlarına yapılan başvurularla, önce Anadolu’da kalan Rumların Yunanistan’a göçü, arkasından da Yunanistan’da olan Müslüman Türklerin Anadolu’da iskân edilmeleri ile devam etmiş ve pürüzleri 10 Haziran 1930 antlaşmasına kadar yedi yıl daha sürmüştür. İstanbul, Gökçeada ve Bozcada Rumları ile Batı Trakya Türkleri mübadele dışında bırakılmıştır. Ancak Lozan Antlaşması öncesinden, daha on yıl evvelden aslında özellikle adalarda yaşan Türkler için zorluklar 1912 Kasım-Aralık aylarında Doğu Ege’de Saruhan adalarına Yunanistan’ın asker çıkarması ve 1913’te Girit’in Osmanlı Devleti’nden Yunanistan’a geçmesi ile artmıştır. İşte Batı Anadolu coğrafyamızdaki sahil bölgelerimize doğru aslında ilk göçler adalarda artık kendilerine bir gelecek göremeyen Türkler tarafından daha 1912’lerde başlamıştır. Bu insanlar geliş tarihlerinden itibaren ortalama on yıl kadar, mübadele antlaşmasına kadar, her şeylerini adalarda bırakmış olarak Batı Anadolu’da zorluklarla yaşamış, daha sonra mübadele antlaşması ile komisyonlara başvurarak 1923 sonrasında mal mülklerine karşılık Türkiye’deki ikametlerine kavuşmuşlardır. Midilli-Ayvalık arasındaki gelen Türk mübadillerin de çoğunun ilk yıllardaki ilk yaşam zorlukları bu şekilde gerçekleşmiştir. Örneğin kayınvalidem Nevvare Korur’un annesi Nebile Karaca’nın ailesinin ilk çocuğu Macit Karaca, 1910 Midilli doğumlu olup daha sonraki kardeşler 1912 Edremit, 1914 Balya doğumlu olarak diğer küçük kardeşleri ile Türkiye’de doğmuşlardır. Bu da gösteriyor ki aile, oluşan durum karşısında Midilli adasından 1911-1912’de Ayvalık’a göç etmiştir. Doktor olan aile reisi Ahmet Remzi Karaca, henüz sabit ikametleri olmadığından Ayvalık civarında Edremit’te, Balya’da farklı yerlerde erken vefatına kadar görev yapmış, hatta Çanakkale savaşlarından bölgeye dönen yaralı askerleri de yörede tababette çalışırken tedavi etmiştir. Sonunda ancak mübadele antlaşması sonrası ve mal mülk değişim komisyon kararları ile Nebile Karaca ve ailesi Ayvalık’ta yerleşik ikametlerine kavuşmuşlardır. Bunun gibi binlerce Türk ailesi göç ettikleri tarih ile 1923 arasında en az on yıl kadar Anadolu’da benzer zorlukları çekmişlerdir. 1923 ve sonrası Türkiye’ye göç edenler ise haliyle doğrudan eş zamanlı olarak komisyon kararları ile yeni evlerine yerleşmişledir. Benzer sıkıntıları, Anadolu’dan Yunanistan’a, 1922 sonbaharında Yunan ordusunun arkasından göç eden Rumlar da bir yıllık bir süre için yaşamışlardır. O dönemde nüfusu 3.000.000 civarı olan Yunanistan’a 1922-1923 döneminde savaş sonrası ve mübadele antlaşması neticesinde toplam 1.200.000 civarında insanın gelmesi Yunan Hükümeti için %40’lık bir nüfus artışı ile büyük ekonomik yük oluşturmuştur. Anadolu tarafına Yunan ana kıtasından mübadele kararı sonrası göç eden Müslümanlar ise, Türkiye’den giden Rum sayısı gelen Türklerden daha fazla olduğu için, ikamet edinmede zorluk çekmemişlerdir.
Mübadele özetle, Lozan Antlaşması sonrası oluşturulan ve 1930 yılında Atatürk-Venizelos dostluk, tarafsızlık, hakem ve barış antlaşmasına varan süreçte iki ülke barışı için önemli bir karardır. Yunanistan açısından coğrafyamızda önem verdikleri “Dış Helenleri” temsil eden Anadolu Rumlarının bölgeyi terki ile Helenizm için menfi bir neticedir. Versailles antlaşmaları sonrası çalışmaya başlayan mübadele Komiseri Norveçli Dr. Nensen’in bu değişim projesinde büyük emeği vardır. Bu değişimin fikir babası Venizelos olarak görülmekle birlikte, Lozan’a giderken hem Yunan hem Türk heyetleri değişim konusunda ikna olmuş pozisyonlarda idiler. Unutmamalı ki mübadelenin esas nedeni Yunanistan’ın müttefiklerin desteği ile İzmir’e asker çıkartması ile başlayan savaş ve bu savaş süresince Anadolu’da maalesef gerçekleşen mezalimler ve oluşan karşılıklı kin ortamıdır. Ancak savaş geride kaldıktan sonra Büyük Atatürk ve Venizelos’un önderliğinde büyük bir barışa imza atan iki ülke, halklarının bu acıları unutup zaman içinde mübadele konusunda bir asır sonra bir ortak paydaş, değer, kaynaşma, kültürel buluşma vesilelerini karşılıklı yaratabilmektedirler. Bunun gelecek kuşaklar için bu doğrultuda devamı çok kıymetlidir. Yunanistan ile içinde bulunduğumuz “Pozitif Ajanda” siyasi zemini süreci devam ederken gerçekleşecek 2024 Ayvalık Uluslararası Zeytin Hasat ve Turizm Festivali’ni kutlar, teşekkür ederim.









Yorumlar