Gönülçelen Ayvalık'a dair - Prof. Dr. Neriman Şahin GÜÇHAN
- Zeytin Hasadi Dergisi
- 26 Ağu
- 8 dakikada okunur
Ben Ayvalık’a ilk kez 1978’de, henüz 17 yaşındayken, ODTÜ’ye başlamadan hemen önce geldim ve sonraki yıllarda yazlarımı Cunda’da, çoğunlukla Çataltepe’de geçirdim. O zamandan beri hep Ayvalık ve çevresini keşfetmeye çalıştım, yüksek lisans tezimde de Cunda’yı ele aldım.
O yıllarda İTÜ’de bir planlama stüdyosu dışında, akademisyenler arasında Ayvalık’la ilgilenen yok denecek kadar azdı. Hıfzı Erim’in Sakkaris’e dayanan bir kitabı vardı ve Ahmet Yorulmaz’ın kitabı daha yeni çıkmıştı. Araştırmalarım sırasında ofisine gittiğim Baran İdil, planla ilgili hazırlıklarını benimle paylaştı ve Ayvalık’ın ilk Koruma İmar Planı'nı yaparken, tezim için Cunda’da yaptığım çalışmalardan yararlandı.
Bu süreçte yerel halk ile özellikle mübadillerle tanıştım: Papaz evinde yaşayan Zehra teyzeyi, pansiyonunda kaldığım Sıdıka teyzeyi, kahveci Ali’yi, balıkçı Hasan’ı, tostçu Hüseyin dedeyi ve diğerlerini yine o yıllardan hatırlarım. Kucağında bebeği ile rüzgâr gülleri satan sarışın kadının dramatik hikâyesini öğrendiğim zamanlardı… Ona sahip çıkan şefkatli insanları gördükçe daha çok sevdim Ayvalık’I.
Ankesörlü telefonla Ankara’ya bağlandığımız postane çalışanları… Pek oyuncağı olmayan ama kendinden küçük komşu çocuğunu kucağında gezdirip avutan çocuklar, mübadillerin sakin ve sevecen, neşeyle oynayan çocukları… İlk onları sevdim aslında...
Ayvalıklı mübadillerle yaptığım sohbetlerde; gözlerindeki sessiz acıya, yaşanmışlıkların neredeyse hiç konuşulmadan nasıl nesilden nesile iç çekerek aktarıldığına tanık oldum. Günlük gelirleriyle zorluklarla baş ederek yaşayan kanaatkâr insanları, devlet dâhil kimseden bir şey beklemeyen ruhu temiz ve az konuşan insanları tanıdım.
İşte o zaman karar verdim “ben burada, bu insanlarla birlikte yaşayacağım” diye…
Yani Ayvalık’ta benim gönlümü çelen sadece doğa ve mimari değil, orada tanıdığım kanaatkâr, iyi yürekli insanlardı.
Ayvalık’la ve bu güzel coğrafyanın insanlarıyla kurduğum seçilmiş aidiyet bağı hem kişisel tarihimin hem de akademik üretimlerimin odağında yer alarak hiç kopmadan devam etti.
Ayvalık’la süren bağımın çerçevesi, ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nden içlerinde Ali Cengizkan’ın, Ömür Harmanşah, Aslı Tanrıkulu ve benim yer aldığım birkaç araştırmacının girişimiyle, 2004 yılında kurulan “Baykuş Ege Kültürleri Araştırma Grubu” adıyla, Ayvalık kent tarihini farklı disiplin ve yaklaşımlarla derinlemesine ele almak isteyen bir platformla genişledi.
Meslektaşlarımla oluşturduğumuz Baykuş’un temel amacını “Ege’nin iki yakasındaki kültürleri kaynak olarak ilgilendiren sosyal, fiziksel ve ekonomik tarih konusunda araştırmalar yapmak ve iki toplumun uzmanlarını, bilim insanlarını, sanatçılarını, sivil toplum yapılarını, yerel inisiyatifleri bir araya getirerek somut iletişim kanallarını kurmak” olarak tanımladık.
Ege’nin iki yakasının karşılıklı diyaloğunu, iletişimini güçlendirecek, toplumlararası barışa katkı sunacak çok çeşitli yerel, sanal ve fiziksel ortamları yaratmak, bu ortamları devam ettirmek ve altyapı araştırmalarına kaynak üretmek üzere harekete geçmek, hepimiz için heyecan verici yeni bir Ayvalık yolculuğunun başlangıcı oldu.
Arka plan çalışmalarını ördüğümüz Baykuş Ege Kültürleri Araştırma Grubu olarak, 28-30 Ekim 2004 tarihinde “Ayvalık Kent Tarihi Çalışmaları I: Ege’nin İki Yakası” temalı konferans ve sergiyi, ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nden bir grup öğretim üyesinin ve Ayvalık Belediyesi’nin desteği ile elbette Ayvalık’ta gerçekleştirdik.
Artık benim için, bizler için Ayvalık; Anadolu’da Türk-Yunan kimlikleriyle biçim bulan yerleşimlerin önemli örneklerinden biri olmanın yanı sıra, birleştirici düşüncelerle oluşturduğumuz, dönemi için oldukça sıra dışı sayılabilecek bir deneyim olan Baykuş Ege Kültürleri Araştırma Grubu’nun kurulduğu, daha başka öznel anlamların yüklendiği bir kente dönüştü.
Baykuş’a Ayvalık bağlamında verdiğimiz önem açısından, anlatımın daha açıklayıcı olması için şunun altını çizmek gerekli görünüyor: Bilindiği üzere Cumhuriyet öncesi süreçte, 19’uncu yüzyılda önemli bir yerleşme olan Ayvalık, çağlar boyu Ege Denizi’nin iki yakasında var olan kültürlerin bütünleşik yapısına ışık tutacak nitelikler barındırmakla birlikte, kentin özellikle yakın tarihine ilişkin çalışmalar oldukça sınırlıdır. İşte tam da bu nedenle bizler için, özgün kent kimliğinin tanımlanması için, kentin tüm paydaşları için Baykuş Ege Kültürleri Araştırma Grubu ile başlayan, birlikte düşünmeye, bir araya gelmeye, kentin kolektif birikimini sürdürmeye katkı sunan oluşumların tamamının çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.
2004 yılında böylesi niyetlerle ilk adımını “Ayvalık Kent Tarihi Çalışmaları I: Ege’nin İki Yakası” ile atarak, kentin farkında olduğumuz “sınırlarını” genişletme çabasıyla konferans ve sergiyi düzenleyerek, Ayvalık’ta 19. yüzyıldan itibaren yaşanan değişimlerin mekâna, günlük yaşama ve üretim biçimlerine etkilerine ilişkin bilinenlerini bir araya getirmeyi, bunları görsel-sözel ortamda herkesle, kentin tüm paydaşları ile paylaşmayı ve “Ayvalık Kent Tarihi Çalışmaları” adıyla kitap olarak yayımlamayı hedeflemiştik.
Konferansın gerçekleşmesinden ancak 18 yıl sonra yayımlanan “Ayvalık Kent Tarihi Çalışmaları” kitabında kentle ilgili pek çok başlık yer aldı. “Ayvalık Kent Tarihi ve Mübadele”, “Ayvalık’ta Kentsel Doku”, “Ayvalık’ta Mekânsal Değişim ve Dönüşüm”, “Ayvalık'ta Anıtsal ve Konut Mimarisi” bölümleri altında 12 bildiri ile birlikte “Ayvalık'ta kent tarihi çalışmaları üzerine yeni açılımlar neler olabilir?” Baykuş'un geleceği…”, “Atölye Zeytin” başlıklarıyla 2004 yılında yapılan üç atölye çalışmasının sonuçları da bu kitapla birlikte kayda geçmiş oldu.
2022 yılında Ayvalık Koruma Girişimi ve Mimarlar Odası Balıkesir Şubesi'nin çabalarıyla, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ve Balıkesir Kent Konseyi tarafından basılan bu kitabın oldukça maceralı bir sürece dönüşen yayımlanma hikâyesini uzun uzun aktarabileceğim yüz yüze mecralardaki buluşmalarımıza bırakmayı tercih ediyor ve kent için başka bir çelişkiden yani Ayvalık’ın 2017 yılında “Ayvalık Endüstriyel Peyzajı” temasıyla UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne kabul ediliş döneminden biraz bahsetmek istiyorum.
2015 yılında Ayvalık Belediyesi tarafından UNESCO Dünya Mirası Birimi’nin kurulması üzerine Ayvalık hakkında yapılan ve devam eden çalışmalar artık başka bir boyut kazandı. Rahmi Gençer’in Belediye Başkanı olduğu dönemde Ayvalık Belediyesi’nin bana yönelik davetini tamamen gönüllülükle, çok mutlu olarak kabul ettim ve Ayvalık'ın coğrafyası ve kültürel mirasını içeren başvuru dosyasının hazırlık sürecine, arayış toplantılarına başlamış olduk.
Yapılan çalıştayların, farklı disiplinlerin çalışma ve araştırmalarının tekrar bir araya getirilmesinin, sivil toplum görüşmelerinin ve kentin tüm paydaşlarının katılımıyla gerçekleşen arayış toplantılarının sonucunda; Ayvalık'taki zeytinliklerin, zeytinyağı ve sabun üretimi gibi endüstriyel/ekonomik faaliyetleri ve endüstriyel yapıları var ederek, endüstriyel yapıların-fabrikaların, sabunhanelerin, zeytin işliklerinin, depoların, liman yapılanmasının- kentin kültürel biçimlenişinde ayırt edici ve hatta daha da önemlisi dünya miras alanı kriterlerini bütüncül biçimde barındıran unsurları olarak öne çıktığını keşfettik.
UNESCO Dünya Mirası Geçici Liste Başvuru Dosyası’ndan kısaca söz etmek gerekirse şu özelliklerini vurgulamanın yeterli olacağını düşünüyorum: 19’uncu yüzyıl Osmanlı Dönemi nüfusunun neredeyse tamamı Rumlardan oluşan, zeytine dayalı endüstrisiyle İzmir ve Bandırma’dan sonra bölgenin üçüncü en büyük ticaret limanına dönüşen, içinde yaşadığımız kültürel zenginliğin ve mekânsallığın yaratıldığı Ayvalık, 1923 Lozan Antlaşması Mübadele Sözleşmesi sonrası gelen mübadillerin donanımı ve emeği ile zeytin endüstrisini devam ettirmiş, böylece Cumhuriyet Döneminde de zeytine dayalı çok katmanlı kültürel birikim, özgün kent kimliği sürdürülmüştür.
Tarihsel akışta Ayvalık’ın adeta kaderini değiştiren, unutulmaması gereken başka bir olumlu müdahale, 1976 yılında sevgili Teoman Madra’nın kent adına inisiyatif alması ve çalışmalarıyla gerçekleşmiştir. Başka pek çok tarihi yerleşime göre oldukça erken bir zamanda kentsel sit alanı ilan edilen Ayvalık, özgün geleneksel dokusunu yerelden gelen zamanlaması çok kritik öngörü sayesinde ve bizlerin UNESCO Dünya Mirası Alanı olarak savunabileceğimiz düzeyde, olabildiğince korunmayı başarmıştır.
UNESCO Dünya Kültürel Mirası Geçici Liste Dosyası hazırlık sürecinde; bu özgün değerlere sahip coğrafya ve bu coğrafyadan gelişen kültürel birikimle birlikte endüstri mirası bize dosyada “Ayvalık Endüstriyel Peyzajı” başlığının kullanılmasının en doğru seçenek olduğunu düşündürdü. Endüstriyel peyzaj o dönem dünya miras alanlarında yeni kullanılmaya başlayan bir kavramdı. Kültür ve Turizm Bakanlığı uzmanları ile beraber yaptığımız görüşmeler sonucu “Endüstriyel Peyzaj” tanımının Ayvalık’ın özgün niteliklerini öne çıkarmada, dosyanın başarısında büyük bir rol oynayacağını düşündük ve ne mutlu ki öyle de oldu.
Ayvalık için doğal değerlerin, delice zeytinlerin insan eliyle aşılanarak endüstriyel ürüne dönüştürüldüğü ve zeytine dayanan ekonomiye dayanarak yine insan eliyle yapılı çevrenin, yani endüstri temelli kültürel peyzaj alanının oluşturulduğu ve bunun çok kültürlü dönemlerle nasıl sürdürüldüğü bir bütün olarak okunduğunda, Ayvalık’la birebir örtüşen bu kavramsallaştırmayı olanaklı kıldı.
2015 yılından itibaren çalışmalarını başlatarak hazırlıklarını tamamladığımız dosyanın, 2017 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne “Ayvalık Endüstriyel Peyzajı” başlığı ile kabul edilmesi; yüzlercesi 500 yaşın üzerinde olmak üzere, 2 milyon ağacın yaşadığı Ayvalık’ın zeytin ormanlarını, Ayvalık ve Cunda merkezdeki 2082 adet tescilli tarihi yapıyı -fabrikaları, anıtsal yapıları, depoları, konutları, kamu yapıları- endemik canlı türlerini, Kaz Dağı ve Madra Dağı ekosistemini, 22 adadan oluşan Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nı ve Sarımsaklı Tabiat Parkı’nı, deniz çayırlarını, tuzlaları, kızıl mercanları, flamingoları, sarımsak taşlarını yani Ayvalık'ın tüm eşsiz değerlerini uluslararası platformda tanıtmak ve koruma kalkanını güçlendirmek adına oldukça önemli bir adımdır.
UNESCO Dünya Kültürel Mirası Geçici Listesi’nde -2017 yılından itibaren- yedi yılı aşkın süredir bulunan Ayvalık’ın, onur ve mutluluk duyacağımız, ortak geleceğimiz için bambaşka bir umut olacak “Kalıcı Liste’ye” ne zaman gireceği veya bugüne kadar neden girmediği sorusu eminim hepinizin aklına gelmiştir. Çünkü biliyorum ki bu kente mübadeleyle, göçle yerleşen ailelere mensup olanların veya benim gibi seçilmiş aidiyet bağı kuranların pek çoğu, zorluklarla var edilmiş yüzlerce yılın kültürel birikiminin ve insan emeğinin yok sayılmasına, tahrip edilmesine; mahalle yaşam biçiminin, çocukluk, gençlik hafızalarının ellerinden alınmasına, milyonlarca yılda oluşmuş olağanüstü doğal yapısının zarar görmesine tanık olmaktan büyük üzüntü duyuyor ve bu nedenle Ayvalık’ı uluslararası anlamda eşsiz değerlerinin korunması bağlamında gündeme taşıyacak, kentin özgün yapısının, yaşayışının sürekliliği için daha fazla kaynağa ulaşmasını sağlayacak UNESCO Dünya Mirası sürecini çok önemsiyor.
Aslında bu sorunun cevabı bu soruyu soran hepimizde diye düşünüyorum. Kişisel açıdan mimari koruma uzmanı olarak 40 yılı aşan akademik ve bürokratik deneyimime göre, evet; bugüne kadar gerekli çalışmalar liyakat sahibi kadrolarla sürdürülebilseydi, Ayvalık, “Ayvalık Endüstriyel Peyzajı” UNESCO Dünya Kültürel Mirası Kalıcı Listesi’ne rahatlıkla girerdi. Ama maalesef 2017’den bu yana, pek bir gelişme olmadı.
Bulunduğumuz çağda yerel veya merkezi yönetimlerin işleyişini, karar alıcıların, yetki ve sorumluluk sahibi olanların davranışlarını en zor dönemlerde dahi olumlu anlamda dönüştürmek; yaşadığımız kentlerdeki dayanışmamıza, bilime, bilgiye, emeğe, eşitliğe, bizi biz yapan değerlerimize tutunarak ve kent için beklentilerimizi mümkünse hep birlikte ama bazen gerekirse tek başımıza dahi kalsak ifade etmeyi farklı kanallardan ısrarla sürdürmekle ilgilidir. Ben Ayvalık’ın bu güçlü sivil toplum duyarlılığına sahip olduğunu çok iyi biliyorum.
Teoman Madra gibi, Ahmet Yorulmaz gibi daha pek çok Ayvalıklının yaşadığı yer için doğru zamanda inisiyatif alma, söz söyleme cesareti ve kararlılığı bu coğrafyanın yapısında var ve daima devam edecektir.
Sizlerle bir nevi “Ayvalık Almanağı” niteliğindeki, kent tarihi ve kolektif hafızasına ışık tutarak yarınlara taşıyacak, yoğun emek verilen bu yayın aracılığı ile 1978’den beri Ayvalık’la ve Ayvalıklılarla kurduğum bağı, tarihe not düşmemizin önemli olduğu dönüm noktalarını paylaşmaya çalıştım. Amacım bireysel anlamda yapılanları vurgulamak değil, deneyimlerimi samimiyetle aktararak, bu güzel kenti birlikte hayal ederek inşa edebileceğimiz ortak geleceğimize dair inancı büyütmek ve yapılanlardan yola çıkarak yapabileceklerimizi ortaya koymaktı.
2004 yılında Baykuş Ege Kültürleri Araştırma Grubu olarak gerçekleştirdiğimiz “Ayvalık Kent Tarihi Çalışmaları I: Ege’nin İki Yakası” konferans ve sergi çıktısını “Ayvalık Kent Tarihi Çalışmaları” adıyla 18 yıl sonra yayımlanan ancak içeriğinin hiç eskimediğini düşündüğüm kitabı; kitaba katkı veren ve ne yazık ki yayımlanmasından önce kaybettiğimiz değerli meslektaşlarımız sevgili Dimitri Psarros (1939-2008), Emre Madran (1944-2013), Ahmet Yorulmaz (1932-2014) ve Atilla Yücel (1942-2018) ile birlikte 1923 Lozan Mübadele Sözleşmesi’ne tanık olan bu coğrafyanın insanlarına armağan olarak sunduğumuzu sizlerin aracılığınızla tekrar hatırlatmak isterim.
Baykuş sürecinde birlikte yola çıktığımız Beral Madra, Tulya Madra, Serdar Ateşer, Fırat Aykaç ve dönemin Ayvalık Belediye Başkanı Hasan Bülent Türközen’e; Ayvalık için devamı gelmesi gereken bu birleştirici başlangıcın somutlaşmasını sağladıkları için ne kadar müteşekkir olduğumu burada belirtmek çok önemli…
Ayrıca UNESCO Dünya Mirası Geçici Liste Dosyası’nı birlikte hazırladığımız, kent için özel bir kimlik olduğunu düşündüğüm Şehir Plancısı Yalın Tüzmen’in emek ve katkılarını yine bu yayında anmak yerinde olacaktır.
Güncelleme yapmak gerekirse Ayvalık için çabalarımızı; Ayvalık Agia Triada Kilisesi (Tekel Tütün Deposu) Koruma Projeleri, sevgili öğrencim Dr. Gözde Yıldız’ın yüksek lisans tezi, bugün müzeye dönüştürülen Rahmi Koç Vakfı Müzesi: Ertemler Zeytinyağı Fabrikası, Keremköy Gümüşlü Zeytinyağı Fabrikası çalışmalarımızla sürdürdük.
Ayvalık’la olan en son yolculuğumuza kurucu üyesi olduğum “Ayvalık Kent Çalışmaları Derneği” nin koordinasyonu ve yerelden gelen desteklerle ODTÜ Mimarlık Bölümü, Kültürel Miras Koruma Yüksek Lisans Programı çerçevesinde, Ayvalık’ın sürekli eğitim alanı olarak 1803’ten beri süregelen kolektif hafızası, en önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim tarihi açısından büyük değer taşıyan, “Nesilleri Bağlayan Okul, Cumhuriyet Okulu” ile, okulun mezunlarını da sürece dâhil ederek devam ediyoruz.
Hepimizi bir araya getiren Ayvalık için gelecekte yapmak istediğimiz, planladığımız daha pek çok çalışmayı hep birlikte gerçekleştirebileceğimize inanıyorum.
Benim Ayvalık’la erken yaşta başlayan gönül bağım ömür boyu sürsün istediğim için her fırsatta Ayvalık’a gelip gittim, orayı çalıştım, orayla ilgili kim destek isterse karşılıksız destek verdim. Tüm bu süreçte keşfettiğim, rüzgârının kokusu, doğası, mimarisi ve insanları ile Ayvalık; bu coğrafyada kendimi parçası hissettiğim ve esaslı bir gönül bağı kurduğum tek yer ve evim oldu.
Kişisel hikâyemle Ayvalık’ı ve Ayvalıklı dostlarımı selamlarken, bu yazının kurgusunu tasarlayan ve hikâyesini bütünleştiren Tûba Aysun Türközen’e çok teşekkür ediyorum.












Yorumlar