top of page

Eski Ayvalık Günleri / Kısa Anekdotlar… Besen SORAL

      Emekli hazine avukatıyım. Babam 1934’de Ayvalık'a hâkim olarak atanıyor. Annem 1932’de İstanbul’da Dar-ül Fünun’u yani hukuk fakültesini bitiriyor. Ayvalık’ta staj yaparken babamla tanışıyor. Anlaşıyorlar ve evleniyorlar. Tabii evlenince annem, babam hâkim  olduğu için onun mahkemesinde duruşmaya çıkamıyor avukat olarak. Hâkim  olarak Burhaniye'ye tayin edelim seni demişler. O zamanki adliye bakanı Şevket İnci aile dostlarıymış. Burhaniye o zaman çok uzak. Eh kendisi de yeni evli genç bir kadın, bırakmamışlar. Dolayısıyla annem pek çalışamamış. Ama hayatı boyunca Ayvalık’ta birçok yardım derneğinde görev aldı.

Benim hayatım hep Ayvalık'la bağlantılı geçti. Ayvalık'ta doğdum. Ayvalık'ta büyüdüm ama tabii okullar dolayısıyla hep dışarıda okudum. Liseyi İzmir’de bitirdim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni de 1963 yılında bitirdim. Hep devlet avukatlığı yaptım. Emekliliğimden itibaren Ayvalık’ta yaşıyorum.

     Eşim Erdoğan Soral ekonomi profesörüydü. Oğlum ekonomist, kızım dış hekimi.

Ayvalık Zeytin ve Zeytinyağı Şehri. Ama benim ailemde hiç zeytin, zeytinyağı işi yapan yok. Ben sadece iyi zeytinden ve zeytinyağından anlarım. Yani iyi bir tüketiciyim. Ailemde herkes hukukçu, mühendis, diş hekimi, iktisatçı, yani bir dikili ağacımız bile yok… Ama babam bahçemize iki tane ağaç dikmişti. Dedi ki hiçbir dikili ağacım yok demeyin. Bak iki tane ağacınız var.

      1950 yılında bitirdim Ayvalık Cumhuriyet İlkokulu’nu. Sabih Kanadoğlu benim sınıf arkadaşımdı. Bizim zamanımızda okullara çocuklarını göndermezlerse ailelerin yanına polis gidiyordu, zorla gönderiyordu. O yüzden mesela bizim sınıfta yaşı bizden çok büyük, kocaman oğlanlar vardı. Ben de sınıf mümesseliydim. Bu çocuklarla uğraşırdım, çatışırdım… 

Ayvalık ahalisi çoğunlukla mübadeleyle gelen Midilliler ve Giritlilerdir. Ayvalık'taki varlıklı aileler, eskiden Ayvalık'ın içinde oturuyorlardı. Postanenin arkasındaki denize açılan evlerde otururlardı. Şevket Osman Karaca, eski belediye reisi, Fehmi Sabuncugil, Şükran ve Muzaffer Alatur, Kaptanlar…

     Çamlık'ta daha çok Rumlardan kalma köşkler vardı. Yazın köşkü olanlar oraya çıkıyordu, olmayanlar da yazlık olarak Manastır’a giderdi. Rumlardan kalma eski bir manastır… Çamlık'ta, şu anki Deniz büfenin arkasındaki büyük alan manastırdı. Demir bir kapısı, içinde yan yana evler ve ortasında avlusu vardı. Orta yerde büyük bir çınar ağacı ve  altında da çeşmesi. Suyu o kadar lezzetliydi ki, hala o çınar altındaki suyun lezzetini unutamam.

      Denildiğine göre bu Manastır Midilli’de bir vakfa aitmiş. Sonradan Dr. Fazıl Doğan belediye başkanlığı döneminde burayı belediyeye devretmiş. Bu evler belediyeden yaz için aileler tarafından kiralanırdı. Kiralayanlar zaten birbirini tanır, genelde de çoğu akrabalar olurdu. Herkes bir arada yemek yer, çocuklar birlikte oyun oynardı.

     Manastır 1951-1952 gibi yıkıldı. Demokrat Parti zamanında belediye reisine vekalet bir reis yardımcısı tarafından yıkıldı…

    Size Ayvalık Tenis Kulübü’nden bahsedeyim. Kulübümüz 1948 yılında kuruldu. Bizim buradaki, Çamlık'ta yaşayan büyüklerimiz, benim babam ve diğer aileler, Cömertler, Sabuncugiller, Özyiğitler, Madralar, Enver Alaylar, daha hatırlayamadığım birçok aile, bütün büyükler zaten gece gündüz beraber yaşardı.

Sabahleyin hanımlar sabah kahvesine gider, öğleden sonra Şehir Kulübü’nde buluşurlar. Şehir Kulübü’nü de ayrı anlatacağım. Çamlık'ta her zaman gidebilecekleri bir yerleri olsun istediler. Ve bir Tenis Kulübü, bir kulüp yapalım dendi. 1948 yılında, o zamanın Kaymakam’ı bu araziyi tahsis etti. Ve bizim bütün büyükler, kendileri para vererek bu binayı yaptırdı.

     Tenis Kulübü açıldığı zaman çocukların girmesi yasaktı, tabii meraktan hepimiz dışarıda birikirdik. O sırada bir gün Nebile Hanım, Şevket Osman Karaca'nın eşi elinden tutarak Ömer Madra ile içeri girdi. Ömer küçük çocuk daha. Ben evde geldim kıyameti kopardım. Vay çocuklar girmiyordu, o nasıl girdi diye… Sonra zamanla yasaklar delindi, artık çocuklar da geldi. Tenis Kulübü’nün bir ayrıcalığı da kulübe gelirken herkesin kendine çok dikkat etmesiydi. Herkes tertemiz giyinirdi. Zaten buradaki Midillililer adada çok iyi eğitim almışlardı, büyük bir kısmı Fransızca da bilirdi. Edebiyata, müziğe yani sanata bir düşkünlük vardı. Oyun da oynanırdı. Kışın içeride şömine yanardı. Etrafında koltuklarda oturulurdu. Hanımlar burada birlikte örgü de örerdi. Arzu sofrası denen yemekler yenirdi. Mesela sizin evinizde ne yemek varsa, benim evimde ne varsa herkes getirir, yemekler yenir, şarkılar söylenir, şiirler, şarkılar, edebiyat, müzik…

Tenis Kulübü’nde kız erkek hepimiz tenis oynardık. Kimi zaman ağ gerer voleybol oynarlardı. Büyük çocuklar basketbol oynardı.

Ben 1950 yılında ilkokulu bitirmiştim. O sene tenise başladım ama o zaman burada tenis hocası yoktu. Ankara'dan Celal Cumdoğlu'nun oğlu var Acar Cumğdoğlu. O tenis oynuyormuş Ankara'da, bize öğretirdi. Ali Cömert ve ben erken gelir oynardık. Her çocuk bir raket aldı burada bu tenis kortundan geçti.

Tenis Kulübü’nde çok eğlence olurdu. Mesela bizim gençliğinde böyle 16 -17 yaşlarında garden partiler düzenlerdik. O zaman belediye başkanı olan Fazıl Doğan eşi Hüsniye Doğan sanata meraklı çok kültürlü biriydi. Ayvalık'a bir çok sanatçı gelirdi. Hüsniye Doğan o sanatçılardan bazılarını mutlaka lokalde konser vermek üzere davet ederdi.

     Ayvalık'ta bir ayakkabıcı Bahri Bey vardı. Ayakkabıcı dükkanında piyanosu vardı. Kendisi de orkestrada müzik çalardı. Oğlu konservatuara gidiyordu. Kamran Gündemir. Sonra devlet sanatçısı ödülü aldı. Ünlü piyanistimiz Kamran Gündemir. Kamran Gündemir'i buraya Tenis Kulübü'ne Hüsniye Hanım davet ederdi. Kamran Ağabey bize burada konser verirdi. Nesrin Sipahi de Tenis Lokalinde konser vermişti. Müzeyyen Senar, Perihan Altın ve Safiye Ayla da bir çok kere Ayvalık’a geldi.  

      O zamanlar Tenis Kulübü'nün o kadar çok itibarı vardı ki. Buraya çok insan gelirdi. Mesela şair Behçet Kemal Çağlar. Her sene gelir, 3-4 ay kalırdı. Çok yakın dostumuzdu bizim de. Atatürk şiirlerini okurdu bize. Atatürk'ün şiirlerini o kadar coşkulu anlatırdı ki. İnsanın gözleri yaşarır. O kadar hoş bir adamdı. Siyasetçiler de gelirdi. Mesela Fuat Ağralı zaten 15 sene falan Maliye Bakanlığı yapmış. Onun kızı Sezai Ömer Madra'nın oğluyla evliydi. Ömer Madra'nın da annesiydi. Ömer Madra'yı biliyorsunuz,  Açık Radyo’yu yapan Ömer Madra. Sezai Ömer Madra onun dedesi. Daha sonraları mesela ressamlar geldi. Şevket Osman Karaca’nın kızı Gönül Karaca ünlü ressam Orhan Peker'le evlendi. Ayvalık'ta denize açılan çok güzel bir evde oturuyorlardı. Sonra ressam Burhan Uygur da geldi Ayvalık’ta yaşadı yazları. Ali Kemal Sabuncugil’in Çamlık’taki evinde kalırdı. O kadar güzel sergiler açıldı ki burada.

     O yıllarda Ayvalık çok zengindi. Eski Ayvalık resimlerine bakın, 7-8 tane fabrika bacası görürsünüz. Sabuncugil, Komililer, Sezai Ömer Madra. Sezai Ömer Madra, Atatürk'ün Anadolu'ya çıkarken, annesini ve kız kardeşini kendisine emanet ettiği kişidir. Madra yağları, yıllarca yağ iskelesinde zeytin kralı olarak bilinmiştir. Türkiye'de o vakit 100 tane zengin varsa 2 tanesi Ayvalık'taydı. Biri Doktor Fazıl Doğan, diğeri Sezai Ömer Madra. Doktor Fazıl Doğan'ın da fabrikası vardı burada, sonradan satıldı fabrika. Dr. Fazıl Doğan Kurtuluş Savaşında memlekete çok büyük yararları dokunmuş birisidir. Fabrikayı sonradan Kırlangıç diye birisi aldı. O fabrikanın esas sahibi Doktor Fazıl Doğan'dı. Kırlangıç kısa süre sonra da kapandı. Şu anda Kırlangıç Alışveriş merkezi olan yer. 

    Bir de Ayvalık’ta çok iyi terziler vardı. Burada eğlenceler, balolar çok olduğu için herkes kıyafet diktirirdi. Ferda Hanım vardı terzi. Ondan sonra terzi Sevinç’ler vardı. Şık düğünler, balolar olurdu. Herkes tuvaletle gelirdi. Bilhassa 29 Ekim Cumhuriyet baloları çok meşhurdu. Yani herkes o balolar için ayrıca tuvaletler diktirirdi. Benim annemin hatırladığım, 7-8 tane böyle tuvaleti vardı.

     Şehir Kulübü’nden de bahsedeyim. Çok özel bir yerdi. Eski Kanelo sonradan Mado açılmıştı ya, işte orası eskiden Şehir Kulübü’ydü. Şehir Kulübü’ne sadece üye olan girebilirdi. Şehir Kulübü’nün kapısının içinde boyacı beklerdi. Çamurlu pabucunla falan oraya giremezdin. Tenis Lokali olsun, Şehir Kulübü olsun her yere kadınlı, erkekli gidilirdi. O yıllarda bile iki üç tane hanım kalkıp bir meyhaneye gidebilir, rahatça yer içer, güler, eğlenirdi. Hiç kimse yan gözle bakmazdı. Bu şimdi değil yıllar evvelden beri böyledir Ayvalık’ta…

    Şehir Kulübü’ne sadece üyeler gelirdi. Yemeği de çok güzeldi. Denizin üzerinde fevkalade güzel bir tahta terası vardı. Kulüpte yemek yenir, oyun oynanır, sohbet edilirdi. Çok güzel maroken deri koltuklar vardı. Oturulur sohbetler edilirdi.

Separasyonla beylere ayrılmış bir kısım vardı. Orada beyler bir arada yemek yerler, içki içerler, sohbet ederlerdi. Diğer tarafta yine isteyen eşlerle otururdu.

     Çamlık Belediye Gazinosu ise ben çocukken de vardı. O zaman küçük bir kulübeydi. Orada da Şekerim Ahmet çay, kahve getirirdi. Neden adı Şekerim? Mesela Ahmet Efendi bir kahve dersin, içeri seslenir, şekerim yap beyime bir kahve! Ama içeride kimse yoktur aslında. Onun için Şekerim Ahmet kaldıydı adı.

Zamanla burası büyüdü Belediye Gazinosu oldu. Balolar, şık davetler düğünler düzenlenir, caz orkestraları gelirdi. Maçabeş Orkestrasının, Ali Kocatepe’nin geldiğini hatırlarım, Garden Partiler olurdu. O zaman garden partilerde muhakkak gazoz içmek şarttı. Biz çocuklar da giderdik garden partilere. Gençler dans ederdi, sonra genç olunca bizler de katıldık. Yardım sevenlerin baloları da olurdu. Sonradan Murat Reis Otel’i açıldı. Murat Reis’te de öyle balolar olurdu. Şefik Uyguner gelir çalardı.

     Yani o yıllarda burada müzik, eğlence, sanat, ressamlar, buraya gelen şairler, konser veren sanatçılar… Bambaşka bir yaşantıydı.

ree
ree

 

 

 

Yorumlar


  • Instagram
  • Facebook
  • X

Dilek ve önerileriniz için bize yazabilirsiniz.

bottom of page