top of page

Dedem Önyüzbaşı Ahmet Kamil Bey'in Kurtuluş Savaşı Ayvalık Günlükleri-Prof.Dr.Ahmet Sedat AYBAR

 

Burada kısa bir bölümünü okuma şansına kavuştuğunuz günlükler aslında çok daha büyük bir çalışmanın parçası. Günlüklerin tamamı, I Dünya Savaşı ve İstiklal Harbi’nde “Ahmet Kâmil Bey’in Günlükleri” başlığı altında, önemli tarihçilerimizden Muzaffer Albayrak tarafından yayına hazırlanarak, Yeditepe Yayınları’ndan Ekim 2024’te basıldı. Buraya aldığımız günlükler, yayınlananlar arasından bir seçki niteliğinde. Savaş sonrası Ayvalık günlükleri ile daha önceki dönemlerin kaydına ulaşmak için, yirmi senelik bir zaman diliminin tamamını yakinen okumak için kitabın kendisine yönelmeniz kuvvetle tavsiye olunur.

    Günlüklerin doğası, kural olarak, zamanın, hayat içindeki akış hızını yavaş göstermesi şeklinde. Oysa gün be gün olanları okuyup defteri kapattığınızda o sade ve yavaş akış kendini bir anda ardı ardına oluşan olaylar silsilesinin hızlı akışına bırakıyor. Günlüklerde hayatın doğal ritmi içinde gerçekleşmiş önemli olayların sabırla ve objektif olarak güncel aralıklarla kayda geçirilmesi, onun ağır ritmini koşulluyor. Zaten, tutulan günlüklerin, konu edindiği dönemin en sağlam kaydı olma özelliği de buradan kaynaklanıyor. Bu yüzden günlükler, tarihe tanıklık eden eşsiz bir kaynak. Eldeki günlükler de öyle.

    Dedem Ahmet Kâmil Bey, Büyük Taarruz’a katılıyor. Kurtarıcı olarak girdikleri Batı Anadolu şehir, köy ve kasabalarında karşılaştıkları görüntüler, yapılan zulüm, katliam ve yıkım senelerce cepheden cepheye koşup her türlü vahşete şahit olmuş, “yüreği nasır tutmuş” bu savaşçıda ve arkadaşlarında ciddi travmalar yaratacak cinsten.

    Büyük Taarruz’da İzmir’e gelen iki kolordu var. Bunlardan biri İzmir’e giriyor. Dedemin bulunduğu kolordu, Menemen’de konuşlanıyor. Gazi Mustafa Kemal’in emriyle Batı Anadolu’yu “düşmandan temizleyerek” kuzeye doğru tırmanıyorlar. Bergama, Dikili, Altınova “harekâtlarından” sonra Ayvalık’a varılıyor. Askeri birlik Ayvalık, Sefa Mevkii’nde ve Cunda’da ordugâh kuruyor. Dedemin bölüğünün görevi Cunda Adası’ndaki Rum nüfusu boşaltmak.  

    Günlüklerden buraya aldığımız kısım bu dönemi detaylı olarak anlatıyor. Böylece Ayvalık tarihçesinin en önemli kırılma noktası olan “mübadelenin” mekaniği ve operasyonu ile ilgili en detaylı bilgi ilk kez gün yüzüne çıkmış oluyor.

 

Günlükler Hakkında Kısa Bilgi

Dedemin günlükleri, kendisi Harp Okulu’nda son sınıf öğrencisiyken asteğmen rütbesiyle cepheye gönderilmesiyle başlıyor ve 1934 yılının sonuna kadar devam ediyor. Bu haliyle, insanlık tarihinin yaşadığı en türbülanslı dönemlerden birinin, yirmi yıla yayılmış süresinin, gün be gün kaydı, bir Türk subayının kendi dünyasının perspektifinden, kayda geçirilmeye başlanmış oluyor. Bir kısmını burada aktardığımız günlükler, bu yüzden herhangi bir anı kitabı veya kronik olarak olayların kayda geçirildiği bir vakanüvis tarihi değil.

    Günlükleri ilk olarak, kendisi önemli bir yabancı televizyon kanalında yönetici olan Nidal Siyam çözümlemeye başladı. İlk sayfaların dökümü gelmeye başlayınca ben kendimi çok ciddi bir görev baskısı altında hissetmeye başladım. Çünkü gözünü budaktan esirgemeyen, bir ok gibi düz, arkadaşlarına ölümü pahasına sahip çıkan, dürüstlükten taviz vermeyen, riyakârlık sevmeyen, disiplinli, dürüst, vatansever, ilerici, cesur, savaşçı, biraz da inatçı bir atanın kanından olmanın getirdiği sorumluluk duygusu beni ele geçirdi. Günlükler yavaş yavaş ortaya çıktıkça iş giderek daha ciddi bir boyut almaya başladı. Bunun, Türk toplumunun kolektif tarih bilincinin oluşmasına katkı verecek önemde bir eser olduğunun ayırdına çok çabuk vardım. Sonuçta, dedemin günlükleri sayesinde daha ayrıntılı olarak öğrendiğim ve sadece bir savaşçının hayat hikâyesine indirgenemeyecek yaşamının gün ışığına çıkarılması bana önemli bir görev yükledi. Saygın tarihçilerimizden Muzaffer Albayrak, yayıncı Mustafa Karagüllüoğlu ve baştan itibaren yanımda olan Nidal Siyam bu görevin yükünü benimle paylaşarak, hafiflettiler. Onlara müteşekkirim.   

    Dedem Ahmet Kâmil Bey, Birinci Dünya Savaşı’nda Irak cephesinde ve Kut-ül Ümare’de savaşıyor. Ondan önce Ruslara ve düzenli Ermeni birliklerine karşı Doğu Cephesi harekâtına katılıyor. Bu dönemde pek çok zafere ve yenilgiye şahit oluyor. Örneğin, Bağdat’tan çekilirken yazdığı, “Bugün iki yıldır canımız pahasına müdafaa ettiğimiz Bağdat’ı düşmana bırakıp çekildik,” ifadesinde, orada yaşadığı üzüntü defterinden dışarı taşıyor.

    Ateşkesin imzalanmasına saatler kala, İngilizlere esir düşüyor. Basra’da iki yıl esaret altında kalıyor. Mütareke İstanbul’una dönüşe kadar esarette geçen iki yıl içinde, sadece yabancı dilini geliştirmekle, müzik, sanat, tiyatro ile ilgilenmiyor, titizlikle topladığı malzemeyi kullanarak Irak Cephesi Harekâtı başlığı altında kendisinin de içinde bulunduğu savaşı değerlendiren bir kitap daha yazıyor. Bu çalışma da Nidal Siyam’ın çevirisiyle Muzaffer Albayrak tarafından yayına hazırlandı. Önümüzdeki yıl Yeditepe Yayınları tarafından basılacak.

    Dedemin günlük tuttuğu yirmi yıl içinde sadece savaş alanında, cephelerde yaşamış oldukları, şahit oldukları olaylar yok. Aynı zamanda bir dost, bir baba, bir girişimci olarak yaşamış olduğu olaylar da hiçbir eğme ve bükmeye tabi olmadan anlatılmış. Yedi defterden oluşan günlüklerin yanı sıra dedem Ahmet Kâmil’den kalan ve Gazi Mustafa Kemal’in ıslak imzası bulunan Berat’ıyla birlikte İstiklal Madalyası, sigara tabakası ve içindeki tek asker sigarası, kırık gözlüğü, günlüklerde, “İstanbul’a giden komutanının dönüşte hediye” olarak getirdiğini söylediği ağızlığı da bende, koruma altında.

    Yayınlanmış olan günlüklerden ve Türk ordusunun Irak harekâtı konusunda yaptığı değerlendirme metninden ayrı olarak dönem dönem kendisinin kaleme aldığı, dönem dönem başka yazarların düşüncelerini not ettiği, zaman zaman arkadaşlarıyla yaptığı fikir jimnastiklerini yazdığı bir başka defter daha var. Düşünce dünyasını yansıtacak bilgilerle dolu olan ve Askeri İdadi’den itibaren tutulmaya başlanmış bu defter, kendi fikirlerinin kaynağında nelerin olduğunu anlamak açısından ilginç. Örneğin, bu defterdeki girişlerden, Durkheim sosyolojisini ciddi şekilde çalışmış olduğunu öğreniyoruz. Namık Kemal’i, milliyetçi yazarları ve akımları, Türk milliyetçiliğini incelemiş. Kendi yazdığı makalelerden birinin başlığı, “Neden Vatansever Olmalıyız?” Buna verdiği cevap ise, mealen, “Hür ve özgür bir toplumda, kendimizi gerçekleştirmek, var edebilmek; haysiyetimizle, kendi kültürümüzle, başkalarına köle olmadan yaşamak için,” türünde bir cevap.

 

Dedem Önyüzbaşı Ahmet Kâmil Uzgiller

 

Dedem Ahmet Kâmil Uzgiller, ben doğmadan önce vefat etmiş. Bana ismini veren, defterlerini, günlüklerini bırakan dedemle hiç karşılaşmadım. Onun hakkında bölük pörçük bilgi sahibiyim. Belki de savaşlarda aldığı yaralar gerekçe gösterilerek Harp Akademisi’ne alınmamasının verdiği kırgınlık, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden istifa ettikten sonra atıldığı ticaret hayatındaki başarısızlıklar, bu istifanın ardında yatan nedenler, onun yaşamının belli bir döneminde çok da mutlu bir hayat sürdürmediğini gösteriyor. Ama şurası kesin ki -yukarıda da belirttiğim gibi- günlüklerine çok önem veriyor ve ilk fırsatta bunları yayınlatmak istiyor. Şahit olduğu tarihsel dönemin, kayıt altına alınan notlarının öneminin her daim farkında.

    Dediğim gibi, dedemle ilgili bildiklerim çok derin değil. Kulaktan dolma bazı bilgilere, onu tanıyan insanlardan duyduklarım sayesinde sahibim. Yaşamının son döneminde yerleştiği Ayvalık’ta, Fethiye Mahallesi’ndeki evine akşamları dönerken önünden geçtiği kahvehanelerde oturanların saygıyla ayağa kalktıkları, evinin bulunduğu sokağa adım atmasıyla birlikte sokağın kendisine gösterilen hürmetle sessizleşmesi, hatta çocukların anneleri tarafından sokaktan evlerine alındıkları, bana aktarılanlardan. Anlaşılan, onun yaşadıkları, savaş yaraları ve hayat tecrübesi Ayvalıklılar tarafından biliniyor ve saygıyla karşılanıyor. Kendisinin ketum, sakin mizaçlı olduğu, komşularla, etrafıyla ilişkilerinde mesafeli, çocuklarıyla disiplinli olduğu da yine onu tanıyanlar tarafından bana aktarılanlar. Onunla ilgili bildiğim bir başka önemli detay da at ve kedi-köpek sevgisi. Annemin aktardığına göre hayatının her evresinde mutlaka kedi beslemiş ve bir atı olmuş. İkinci Dünya Savaşı’nda görev yaptığı Gelibolu’daki atı, beyaz ve bakımlı bir Arap atıymış. Ayvalık’ta evinde kedi beslediği de bildiklerimizden.  

    Bir diğer bilgi de çok seneler sonra, dedemin Ayvalık’ta yaşayan kardeşi Mehmet Amcamızdan kalan bir miras ile ilgili yapılan arşiv çalışmalarından öğrendiklerim. Mehmet Amcamız, kendi Ford marka otobüsüyle Ayvalık – Balıkesir arasında sefer yapan bir taşımacı. Titizliği ve arabasını ikide bir durdurup yollardaki taşları temizlemesinden ona “döşemeci” lakabı takılmış. Mehmet Amcamız bu titizliği sayesinde efsane olmuş, ünü yurtdışına taşmış. Nitekim, Almanya’daki Ford fabrikası, otobüsünün otuzuncu yılında kendisine yeni bir otobüs hediye ederek, onu onore etmiş, onu güzelce ödüllendirmiş. Mehmet Amca, otobüs işletmeciliği, zeytincilik, kahvehane sahipliği sayesinde çok ciddi bir servetin de sahibi olmuştu. Bize kalan miras oradan kalan mirastı. Bana ondan kalan en önemli iki hatıradan ilki, çok sevdiğim evlatlığı Ayla’nın erken vefatına çocukken duyduğum derin üzüntü; ikincisi ise, tedavi için geldiği İzmir’deki evimizde böbrek ağrıları çekerken Allah’a yakaran sesi.     

    Dedemin ailesinin Türkiye’de yerleştiği yerin İzmit, Maşukiye olduğu o arşiv çalışmaları neticesinde ortaya çıkmıştı. Buradan bir Çerkezlik bağlantısı bulunduğunu, ailesinin en azından bir tarafının Çerkezlerin Ubıh soyundan olduğunu öğreniyoruz. Bu konuda günlüklerde fazla bir bilgi yok. Çerkezce bildiğine dair bir bilgi de yok. Ama dedemin, Kafkasya bağlantısı ve Çerkezlerden kurulacak bir Kafkas ordusuna seçilmemesine rağmen katılmak için başvurusu günlüklerde yer alıyor. Savaş döneminde annesi ve kardeşlerinin Tepetarla köyünde ikamet ettiğini, burasının Yunan birlikleri tarafından tarumar edildiğini söylüyor. Gene günlüklerde, kısaca, “Bugün İzmit’e, beybabaya öğle yemeğine gittim,” diye not düşmüş. Diğer yandan ise kendisine Kâmil isminin, İstanbul’da Zeynep Kâmil Hastanesi’nde doğduğu için verildiği de duyduklarımızdan. Aile, İzmit, Maşukiye ve İstanbul arasında gidip geliyor. Dede tarafımızdan akrabalarımızın büyük çoğunluğu Maşukiye, İzmit’te nüfusa kayıtlı. Tamamen ilginç bir tesadüf olarak benim de doğum yerim İzmit.     

    Kısacası, kendisiyle ilgili benim bildiklerimin çoğu günlüklerden geliyor. Günlük tutmaya başlaması, içinde yaşadığı dönemin tarihi öneminin idrakinde olması, yaşadıklarının kayda geçirilmesinin ne kadar önem taşıdığını bilmesi, yirmi yaşlarındaki genç bir insanın bilgi birikimi konusunda da bir hayli ipucu veriyor.

***

    Dedem, Ahmet Kâmil Uzgiller’in hayatı dönüp dolaşıp İstanbul, Fatih’e, Şehzadebaşı’ndaki eve geliyor. Aile’nin en azından bir kısmı orada yaşıyor. Günlüklerden öğrendiğimize göre ortaokul ve liseyi Edirne’de Askeri İdadi’de okuyor. Harp Okulu için ise İstanbul’a geliyor. Buradan mezun olacağı sene Birinci Dünya Savaşı başlıyor ve “Zabit Vekili” rütbesiyle savaşa katılıyor. Benim, en büyük kızı olan annem Süheyla Aybar’dan duyduğum konulardan biri de bununla ilgili. İstiklal Savaşı sonrasında Harp Okulu’nda bitiremedikleri eğitimlerini tamamlamak için Maltepe’de, Endaht Mektebi’nde tekrar eğitime alınmaları. Bu eğitimlerde tuttuğu notları, tatbikatlarda sorulan soruları ve yanıtlarını kayda geçirmiş. Onca çatışma ve yaralanmadan sonra, yeniden eğitime alınmalarını, o eğitim programını çok başarılı bir şekilde tamamlamış olmasına rağmen pek hazmedememiş gibi.

    Dedemin babası ile ilgili pek fazla bilgimiz yok. Atatürk’ün imzaladığı İstiklal Madalyası beratından isminin Osman olduğunu biliyoruz. Tesadüfen, diğer dedemin babasının adı da Osman. Ahmet Kâmil dedemin babasını küçük yaşta kaybetmiş olma ihtimali yüksek. Şehzadebaşı, Fevziye Caddesi’nde oturulan evin merhum Kaymakam Selim Bey-Zade Refik Bey’in hanesi olduğunu biliyoruz. Ancak Refik Bey’in kim olduğu konusunda çok fazla bilgimiz yok. Annesinin kim olduğu, nereden gelip nereye gittiği ile ilgili de pek fazla bilgi sahibi değiliz. Ancak günlüklerde birçok kez annesiyle ilgili bilgi aktarımı bulunuyor. Anne güçlü bir karakter ve de varsıl bir kadın. Örneğin, oğluna, dedeme arada sırada para gönderiyor, Maltepe’de koleradan dolayı karantinadayken oğlunu görmek için yanına gidiyor. Bir ara İzmit’te yaşıyor. Daha sonra annesi Edremit’te karşımıza çıkıyor. Meslek sahibi biri olma ihtimali de yüksek.

    Kardeşlerinden Mehmet Amca’dan yukarıda bahsettim. O da annesiyle birlikte Edremit’e geliyor. Daha sonra Burhaniye’ye, sonra da Ayvalık’a yerleşiyor. Servet sahibi oluyor ve rahat bir hayat sürüyor. Diğer kardeşinin bir kaza sonucu öldüğünü kaydetmiş. Annemin anlattıklarından diğer kardeşi öldüren bir kaza; av için bir ağaca tırmanırken tetiğin bir dala takılması sonucu tüfeğin patlamasıyla kafasına isabet eden mermiyle ölmüş olduğu hafızamda kalmış. Çocuk hayalimde bu anlatının beni çok etkilediğini hatırlıyorum.  

    Dedem, mütareke yıllarında İstanbul’daki yaşamını, Anadolu’ya geçişini, İstiklal Savaşı’na katılışını, Büyük Taarruz ve sonrasını, günlüklerinde samimi bir şekilde anlatıyor. Yedi kez yaralanıyor ama bunların üzerinde fazla durmuyor, çok hızlı olarak geçiyor. Her yaralanma sonrasında bir an önce cepheye, birliğine geri dönme çabası son derece dikkat çekici. Esaret ve İstiklal Savaşı sonrasında İstanbul’a, Fatih’teki evine dönüyor. Yazdıklarından, İstiklal Savaşı’nı izleyen dönemde yerleşik hayata geçmeye çalıştığını, vatanın kurtulmuş olması sayesinde belli bir huzura kavuşmuş olduğunu hissediyoruz. Esaretten dönerken, özellikle Çanakkale’de gördüğü işgal gemilerinin yarattığı sıkıntılı ruhsal halinin yerini belli bir rahatlamaya bıraktığı anlaşılıyor. Zafer, görevini tamamlamış olma hissi, ruhsal rahatlamayı da beraberinde getirmiş gibi.

    Günlüklerden öğrendiğimize göre Dedem Ahmet Kâmil Uzgiller, anneannem Zehra Uzgiller ile İstiklal Harbi bitiminde subaylık ikmal kursu için İstanbul’a geldiği zaman tanışıyor, nişanlanıyor ve evleniyor. Anneannem Şişli’de oturan varlıklı bir ailenin kızı. Onu, yüzü sürekli asık, ciddi ve bilgili biri olarak hatırlıyorum. Başkalarının yaptığı “sululukları” asla gülerek, gülümseyerek karşılamazdı. Müthiş bir tarih bilgisine sahip bilge biriydi. İnsana, gerçek bir Osmanlı kadını olduğunu düşündürürdü. Sosyal ortamlarda, etrafında inanılmaz bir saygı çemberi oluşurdu. Onu 1973 yılında kaybettik. Anneannem ile ilgili anılarım çok daha canlı ve belirgin. Tekirdağ valisi olan babasının bir tören geçidi sırasında protokol iskelesinin yıkılması sonucu hayatını kaybettiğini, Selçukiler ile akraba, besteci Münir Selçuk ile kardeş çocukları olduklarını biliyoruz. Münir Nurettin ile ilgili aile içi anlatılan bazı anekdotlarımız da bulunuyor. Anneannem her daim varsıl biri olarak yaşadı. Benim çocukluğumun en önemli terbiye, eğitim, vizyon kaynağıydı. Onun söylediklerini hep can kulağı ile dinlemişimdir.  

    Bildiğimiz bir başka şey de ailenin yaz aylarını Caddebostan’daki konakta geçiriyor olması. Anneannemin diğer bir kardeş çocuğu da Vahap Salahor. Kendisiyle tanışıyorum. Soğuk ve mesafeli biri. Bir hayli zengin. Vahap dayımızın, kendisinin on yedi yabancı şirketin Türkiye mümessili olduğunu bir sorum üzerine söylediği hafızamda kalmış. Selma Yenge ile evliler. Selma Yenge’nin babası, Malta sürgünlerinden. Malta’da savaş suçuyla İngilizler tarafından yargılanan ve beraat eden bir Türk subayı, rütbesi Albay. Vahap Salahor, eşi ve kızları Hümeyra günlüklerde özellikle savaş sonrası dönemde çok sık anılıyorlar. Hümeyra teyzemizle bağlantımız onun ölümüne kadar devam etti. Boğaziçi Üniversitesi, İnşaat Mühendisliği’nde Prof. Dr. Erol Yaltkaya ile evliydi. Dedemin ticarete atıldığı zamanlarda Vahap Dayı, Burhaniye, Ayvalık ve Edremit’e gelip gidiyor. Hem kardeşi gibi gördüğü kuzenine, anneanneme göz kulak oluyor, hem de işlerin nasıl gittiğini yerinde kontrol ediyor olmalı. Daha sonra günlüklerden hızla yok oluyor.

    Anneannemle dedem nişanlılık günlerinde Beyoğlu’nda buluşuyorlar. Cafe Chantan’lara, sinemaya, tiyatroya gidiyorlar. Akşamları Şişli’deki evde Vahap Dayılarda buluşuluyor, birlikte yemek yeniyor, sohbet ediliyor. Evlendikten sonra, dedemin Maltepe’de eğitimini tamamlamak için oryantasyona alındığı dönemde, Anadolu yakasında Soğanlık’ta tuttuğu eve anneannemin dadısıyla birlikte geldiğini öğreniyoruz. Anneannemin ablası Kızıltoprak’ta oturuyor. Bunlar günlüklerden ve kulaktan dolma duyduklarımızın birbirine eklemlenmesiyle çıkarsadıklarımız.

***

    Dedemin, Büyük Taarruz sonrası askeri harekâtla geldiği dönemde Ayvalık sevgisi başlıyor.  Daha sonra tayin yeri Burhaniye’de haksızlığa uğradığı için askerlikten istifa ediyor. Günlüklerinde o kırgınlığının kaynağını açıklıyor. Bahsetmediği ise, geçici olarak Edremit’te Depo Komutanlığı yaptığı dönemde karşılaşmış olduğu yolsuzluklarla mücadele ederken yakalandığı ve daha sonra kronikleşen hastalığı. Irak cephesinde benzeri bir durumda, askerin iaşesinin tam olarak verilmesi gerektiğini hapse girmeyi göze alarak savunuyor. Hapis cezası alıyor ama komutanların teftişi sonucu taltif edilerek serbest kalıyor.

    Ordu’dan istifa etmesinin ardından ailesini geçindirmek için önce ticarete, oradaki talihsiz olaylardan sonra ise memuriyete giriyor. O dönem, yoksul ve mutsuz bir yaşam sürüyor. Düşük gelirli işlerde çalıştığı dönemde ailesini Ayvalık’a yerleştiriyor. II. Dünya Savaşı başlayıp tekrar silah altına alındığında düzenli subay maaşı sayesinde yaşadığı maddi güçlükler geride kalıyor. Hayatının son dönemini Ayvalık’ta geçiriyor. Orada vefat edip, oraya defnediliyor. Annem, babamla Ayvalık’ta tanışıyor. Komşular. Baba dedem İbrahim Aybar, Ahmet Kâmil dedemden sitayiş ve saygıyla söz ederdi. Anneanneme duyduğu saygı da çok derindi. Onu yere göğe sığdıramaz, konuklarının en önemlisi olarak görür, hürmet eder, sözünü dikkatlice dinlerdi. Babamın, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne katılması annemin telkinleriyle oluyor. Dolayısı ile Ahmet Kâmil dedemin dolaylı etkisi babamın kariyer planlarının da belirleyicisi gibi.

    Şimdi onların çoğu, Ayvalık mezarlığındaki ebedi istirahatlerinde. Bu dünyadaki görevlerini layıkıyla yerine getirip, “gök kubbede hoş bir seda bırakıp” aramızdan çekilmişler, yüreklerimizde, anılarımızda, toplumsal hafızamızda ve kollektif bilincimizde yer etmişler.

    Ruhları şad olsun. 

 

Önyüzbaşı Ahmet Kâmil Bey’in Günlüklerinde Ayvalık

 

26 Eylül 1922 Salı: Bergama-Tiyelti karyesinden sabah saat 9’da Ayvalık istikametine fırkaya hareket emri verildiğinden alayla hareketle, akşam Dikili şimâlinde Çiftlik harabeleri civarında açık ordugâha geçerek geceyi geçirdik. Hava sıcaktı. Mesafe 5,5 saatlik idi.

27 Eylül 1922 Çarşamba: Dikili-Çiftlik harabeleri civarından sabah saat 7’de fırka ile hareketle Ayazmend’de (Altınova’nın eski adı) bir saat istirahatten sonra ikindi zamanı Ayvalık şehrinden geçerek gece yatsı zamanı Cunda Adası’na muvâsalatla Cunda garbinde bahçeliklerde açık ordugâha geçtik. Hava sıcaktı.

28 Eylül 1922 Perşembe: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava sıcaktı. Zâbitanla ada etrafını araziyi dolaştık. Bölüğüm, kasabanın hârici emniyetini istihsâle (dış güvenliğini almaya) memur edildi. İcap eden tertibatı aldım. Bugün İtalya’nın bir zırhlısı Ada açığına geldi. Muhâbere (haberleşme/görüşme) için Ayvalık’a bir motor gönderdi.

29 Eylül 1922 Cuma: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava sıcaktı. Gece ada ahalisini tehcir emrini aldığımızdan bölük ve kumandanlarıyla icap eden tertibatı almak üzere kasabanın hâricini dolaştık, uyumadık.

30 Eylül 1922 Cumartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava sıcaktı. Bugün ahaliyi sevk edeceğimiz için kasaba civarına bölük emrinde mevcut bir takımla icap eden tertibatı aldım. Kasabanın erkeklerini toplayarak 380 kişi erkek olmak üzere sevk ettik.1 Ekim 1922 Pazar: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava sıcaktı. Ada ahalisinden 1.400 küsur kadın ve çocuk olmak üzere sevk edildi.

2 Ekim 1922 Pazartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava biraz kapalı idi. Bugün kadın ve erkek olmak üzere beş-on nüfus sevk ettik. Akşamüzeri fırkadan Necati geldi. Gece hayvanımla gönderdim.

3 Ekim 1922 Salı: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava kapalı ve yağmurlu idi. Talime bugünden itibaren başladık. Sabah 2 saat, akşam bir buçuk saat cem’an (toplam) 3,5 saat talim emri verildi. Gece yine Necati geldi. Hayvanımla gönderdim. Emvâl-i Metrûke Komisyonu (Askerî veya siyasî sebeplerle bulundukları yerlerden zorunlu göçe tabi tutulan kişilerin geride bırakmış olduğu mallarla ilgili resmi işlemleri ve çalışmaları yürüten komisyon) kasabaya geldi.

4 Ekim 1922 Çarşamba: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Sabahleyin hava kapalı ve yağmurlu idi. Zevalden sonra açıldı. Sabah talimine çıkıldı. Akşam talimi, emvâl-i metruke taşındığından çıkılmadı.

5 Ekim 1922 Perşembe: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava açık ve iyi idi. Ben fırkaya alay mektuplarını almaya gittim. Akşam Necati’de kalarak gece ordugâha avdet ettim.

6 Ekim 1922 Cuma: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava açık ve iyi idi. Cuma münasebetiyle istirahat edildi.

7 Ekim 1922 Cumartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava sıcaktı. Sabah ve akşam talimleriyle iştigâl ettik.

8 Ekim 1922 Pazar: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava sıcaktı. Sabah ve akşam talimleriyle iştigâl ettik. Bugün Ayvalık ahalisinin hârice vapurla sevkiyatı hitâm (son) buldu.9 Ekim 1922 Pazartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava sıcaktı. Teçhizat nevâkısı ikmali (teçhizat eksiklerinin tamamlanması), esliha tathîri ve muayenesiyle (silah bakımı ve kontrolüyle) iştigâl edildi. Ada’ya kolordu ve fırka kumandanları geldi. Tabur kumandanımız açığa çıkarıldı (görevden alındı).

10 Ekim 1922 Salı: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava sıcaktı. Zevalde Mosko Tepesi’nde bulunan 9. Bölüğü tebdil ederek (değiştirerek) bölüğümle ileri karakola memur oldum. Tabur kumandanlığına 40. Alay’dan, esaret arkadaşım Yüzbaşı Faruk Efendi tayin edildi.

11 Ekim 1922 Çarşamba: Ayvalık-Cunda Adası’nda Mosko Tepesi’nde bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava sıcaktı. Postaları teftiş ettim. Midilli istikametinden zevalden sonra iki top sesi geldi. Akşamüzeri yeni tabur kumandanı bölüğü teftişe geldi.

12 Ekim 1922 Perşembe: Ayvalık-Cunda Adası’nın Mosko Tepesi’nde bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava sıcaktı. Sabahleyin bölüğümden bir takım Taşköprü ile Zeytinli arasına sahil tarassudu için gönderdim.

13 Ekim 1922 Cuma: Ayvalık-Cunda Adası’nda Mosko Tepesi’nde bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava sıcaktı. Zevalde bölüğümü, 11. Bölük tebdile geldi. İleri karakolu teslim ederek Cunda’da tabura iltihakla konaklara yerleştik. Liva (tugay) kumandanı eski alay kumandanımız Nedim Bey’le efrâdı koğuşlarda teftişe geldi. Trakya’nın tahliye edilmekte olduğunu ve jandarmamızın Edirne’ye gönderildiğini bî-taraf mıntıkanın (tarafsız bölgenin) tarafımızdan tahliye edildiğini işittik. Kolordumuz, fırkamızı sahil muhafızlığında bırakarak Balıkesir’de içtima etmek üzere çekildi.

14 Ekim 1922 Cumartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava gündüz kapalı gece yağmur yağdı. Gündüz efrâd ve zâbitan haneleri tahliye edildi. Tabur bir sokakta konaklara yerleşmekle iştigâl edildi. 13 Eylül tarihli valideden mektup aldım. Akşam tabur kumandanı Faruk Efendi’yle oturduk.

15 Ekim 1922 Pazar: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava açık ve iyi idi. Sabah ve akşam talimleriyle iştigâl edildi. Akşam tabur kumandanının yanına gittim.

16 Ekim 1922 Pazartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava kapalı ve çok yağmur yağdı.

17 Ekim 1922 Salı: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava kâh kapalı ve kâh açık idi. Sabah ve akşam talimleriyle iştigâl edildi.

18 Ekim 1922 Çarşamba: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava açık ve iyi idi. Sabah ve akşam talimleriyle iştigâl edildi.

19 Ekim 1922 Perşembe: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava sıcaktı. Zevalde ileri karakolda bulunan 9. Bölük’ü, bölüğüm tebdil etti. Öğle yemeğine Fırka’dan Hayri, Necati ve Recep Beyler geldiler. Akşamüzeri avdet ettiklerinden ben de ileri karakolda bulunan bölüğüme iltihak ettim.

20 Ekim 1922 Cuma: Ayvalık-Cunda Adası’nda Mosko Tepesi’nde bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava kâh kapalı ve kâh açık idi. Pirgo Adası’nı (Maden Adası) taharriye (araştırmaya) bir zâbit keşif kolu gönderdim. Sahil tarassudunda (gözetlemesinde) bulunan takımdan İlyas Onbaşı’yı Mevlüt Onbaşı katletti.

21 Ekim 1922 Cumartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda Mosko Tepesi’nde bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava açık ve iyi idi. Pateriça, Pirgo, Leyavidi (Yellice, Poyraz Adası) ve Mosko adalarında mevâşi ve hayvanat (küçük-büyükbaş hayvanlar) taharri ettirdim (arattım).

22 Ekim 1922 Pazar: Ayvalık-Cunda Adası’nda Mosko Tepesi’nde bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava iyi idi. Zevalde 11. Bölük bölüğümü tebdil etti. Cunda’da tabura geldim. Konaklara yerleştik.

23 Ekim 1922 Pazartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla hâl-i istirahatte idik. Hava kapalı ve yağmurlu idi.

24 Ekim 1922 Salı: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava kapalı ve biraz yağmurlu idi. Sabah ve akşam talimleriyle iştigâl ettik.

25 Ekim 1922 Çarşamba: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava açık ve iyi idi. Sabah ve akşam talimleriyle iştigâl edildi. Ben boğazım ağrıdığından talime çıkmadım Valideye, Emin Bey’e, İsmail Ağa’ya mektup gönderdim.

26 Ekim 1922 Perşembe: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava kâh kapalı ve kâh açık idi. Bölükten 1881-1884 tevellüdlü (doğumlu) efrâddan 12 nefer terhis edildi. İhtiyat zâbitanından (yedek subaylardan) maliye, adliye ve maarif memurları terhisi için adedi soruldu. Sabah ve akşam talimlerine çıkıldı. Ben çıkmadım.

27 Ekim 1922 Cuma: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava kâh kapalı ve kâh açık idi. İstirahat edildi.

28 Ekim 1922 Cumartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava iyi idi. Alay kumandanı Hasan Hüsnü Bey bölüklerin kıyafet ve teçhizatını teftiş etti.

29 Ekim 1922 Pazar: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava sıcaktı. Zevalde bölüğümle 9. Bölük’ü ileri karakolda tebdile gittim. Ayvalık’taki bir takımımı 11. Bölük tebdil etti.

30 Ekim 1922 Pazartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava iyi idi.

31 Ekim 1922 Salı: Ayvalık-Cunda Adası’nda Mosko Tepesi’nde bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava iyi idi. Ben fırkaya hane meselesi için görüşmeye gittim. Akşam avdet ettim. Bölüğümü 11. Bölük ileri karakoldan tebdil etti.

1 Kasım 1922 Çarşamba: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava iyi idi. Sabah ve akşam talimleriyle iştigâl ettik.

2 Kasım 1922 Perşembe: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava açık ve iyi idi. Sabah talime çıktık.

3 Kasım 1922 Cuma: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava iyi idi. Şevki Paşa’yı (2. Ordu kumandanı) bekledik gelmedi.

4 Kasım 1922 Cumartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava iyi idi. Sabah ve akşam talimlerine çıktık.

5 Kasım 1922 Pazar: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava rüzgârlı idi. Sabah ve akşam talimlerine çıktık. Sâbık tabur kumandanı Hayri Bey yine tabura geldi.

6 Kasım 1922 Pazartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava kâh kapalı ve kâh açık idi. Tahâret ve nezâfetle (temizlikle) iştigâl edildi. Ağırlıktan bir neferi cerh eden (yaralayan) Mehmed Çavuş’la şahidlerin ifadesini aldım.

7 Kasım 1922 Salı: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava rüzgârlı idi. Sabah ve akşam talimleriyle iştigâl ettik.

8 Kasım 1922 Çarşamba: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava kâh kapalı ve kâh açık idi. Hava bozuk olduğundan talime çıkılmadı.

9 Kasım 1922 Perşembe: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava kapalı ve rüzgârlı idi. Talimle iştigâl edildi. Valideye, Emin Bey’e mektup gönderdim.10 Kasım 1922 Cuma: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava yağmurlu idi. İstirahat edildi.

11 Kasım 1922 Cumartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava açık idiyse de rüzgârlı idi. Talimle iştigâl edildi.

12 Kasım 1922 Pazar: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava rüzgârlı ve soğuk idi. Ben livaya (tugaya) üç aylık program yapmak üzere gittim ve gece de ağırlandım (Ayvalık’ta).

13 Kasım 1922 Pazartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Ben livada programı bugün bitirerek akşam tabura iltihak ettim.

14 Kasım 1922 Salı: Ayvalık-Cunda Adası’nda taburla bulunuyorduk. Hava yağmurlu idi. Zevalden sonra Mosko Tepesi’nde ileri karakolda bulunan 9. Bölük’ü bölüğümle tebdil ettim.

15 Kasım 1922 Çarşamba: Cunda Adası’nın Mosko Tepesi’nde bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava kapalı idi.

16 Kasım 1922 Perşembe: Cunda Adası’nın Mosko Tepesi’nde bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava yağmurlu idi.

17 Kasım 1922 Cuma: Cunda Adası’nın Mosko Tepesi’nde bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava kapalı ve soğuktu.

18 Kasım 1922 Cumartesi Cunda Adası’nın Mosko Tepesi’nde bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava açık ve iyi idi. Cunda’da bir bölüğün kalması için emir vürûd ettiğinden (geldiğinden) 9. Bölük’ten bir takım, bölüğümü tebdil ederek Cunda’da tabura iltihakla, 9. Bölük Cunda’da terk edilerek taburla hareket ettik. Akşamüzeri Ayvalık’ın Safabey mahallesindeki (Sefa Çamlık Mahallesi) köşklere yerleştik.

19 Kasım 1922 Pazar: Ayvalık-Safabey mahallesinde Alayla bulunuyorduk. Hava soğuk ve yağmurlu idi.

20 Kasım 1922 Pazartesi: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Hava kâh kapalı ve kâh açık idi. Valideye Ayvalık’a gelmek üzere telgraf çektim. Ağustos maaşı olarak 2.832 kuruş aldım.

21 Kasım 1922 Salı: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Hava soğuk ve yağmurlu idi.

22 Kasım 1922 Çarşamba: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Hava açık ve iyi idi. Sabah ve akşam talimleriyle iştigâl ettik. Gece kayıkla Cunda’ya gidip geldim.

23 Kasım 1922 Perşembe: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Hava açık ve iyi idi. Sabah ve akşam talimle iştigâl ettik. Alay kumandanlığına kaymakam İsmail Hakkı Bey geldi. Gece Şükrü Efendi’ye gittik.

24 Kasım 1922 Cuma: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Hava açık ve iyi idi. Ayvalık’a Necati’ye gittim. Gece avdet ettim.

25 Kasım 1922 Cumartesi: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Hava açık idiyse de soğuktu. Sabah ve akşam talimleriyle iştigâl ettik.

26 Kasım 1922 Pazar: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Hava soğuk ve rüzgârlı idi. Sabah talimi zamanında alayı, liva kumandanı teftiş etti. Akşam taliminde efrâdı kolordu ve fırka sertabibleri (baştabipleri) muayene etti.

27 Kasım 1922 Pazartesi: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Hava açık idiyse de soğuktu. Tathîratla (temizlikle) iştigâl edildi. Ben Ayvalık’a gidip geldim.28 Kasım 1922 Salı: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Sabah ve akşam talimleriyle iştigâl edildi. Hava biraz yağmurlu ve soğuktu.

29 Kasım 1922 Çarşamba: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Hava yağmurlu idi.

30 Kasım 1922 Perşembe: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Hava yağmurlu ve soğuktu. Bölüğe 17 aded ikmâl (neferi) geldi.

1 Aralık 1922 Cuma: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Hava soğuktu. Fırkadan teşekkül eden (oluşturulan) komisyona (hayvanatı teftiş için) dâhil olduğumdan alay hayvanatını teftiş ettik (Sıhhiye Bölüğü hayvanatı da dâhil).

2 Aralık 1922 Cumartesi: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Fırka karargâhı hayvanatını teftiş ettikten sonra araba ile Gömeç’e giderek Yayaköyü’nde (Gömeç, Yaya Mahallesi) topçu taburu hayvanatını teftiş ettik. Gece Ayvalık’a avdet ettik. Hava soğuktu.3 Aralık 1922 Pazar: Ayvalık-Safabey mahallesinde alayla bulunuyorduk. Hava açık idiyse de soğuktu. Bugün Cunda Adası’ndaki 9. Bölük’ü tebdil emrini aldığımdan bölüğümle sabah saat 10’da Safa’dan hareket Ayvalık’taki zâbitle 25 neferi de aldıktan sonra Cunda’ya geçerek zevalde 9. Bölük’ü tebdil ettim. Gömeç’e bir zâbitle bir takım, Köprübaşı’na bir çavuşla 12 nefer, Mosko’ya bir onbaşıyla 12 nefer, Dalyan Boğazı’na bir zâbitle 12 nefer gönderdim. Fırka kumandanı ve maliye müfettişi geldiler.

4 Aralık 1922 Pazartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölükle ileri karakolda bulunuyordum. Hava soğuk idi.

5 Aralık 1922 Salı: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava yağmurlu idi.

6 Aralık 1922 Çarşamba: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava açık idiyse de soğuktu. Gece saat 7’de Çanakkale istikametinden müteaddit top sesleri geldiğinden müteyakkız (uyanık) bulunduk.

7 Aralık 1922 Perşembe: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava soğuktu.

8 Aralık 1922 Cuma: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava yağmurlu idi.

9 Aralık 1922 Cumartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle bulunuyordum. Hava kapalı gece yağmurlu idi.

10 Aralık 1922 Pazar: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle bulunuyordum. Hava açık ve iyi idi. Cunda liman reisi Eşref Bey geldi.

11 Aralık 1922 Pazartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava fırtınalı, deniz pek coşkun idi. Sabaha karşı vara-gele kayığı battı.

12 Aralık 1922 Salı: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava son derece fırtınalı, deniz coşkun idi. Tabur ve Alayla telefon bozukluğundan vara-gelenin batmasından akşama kadar muhâbere edemedik (haberleşemedik). Akşamüzeri vara-gelede kayık işlettim.

13 Aralık 1922 Çarşamba: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava fırtınalı ve deniz coşkun idi.

14 Aralık 1922 Perşembe: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava rüzgârlı idi.

15 Aralık 1922 Cuma: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava açık ve iyi idi.

16 Aralık 1922 Cumartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava açık ve iyi idi. Kayıkla vara-geleye çıkarmaya Dolab Boğazı’na (Alibey-Cunda Adası ile Lale-Dolap Adası arasındaki boğaz. Günümüzde bu boğaz üzerinde iki adayı birbirine bağlayan köprü bulunmaktadır.) gidip Ayvalık’tan gelen mavna yardımıyla çıkarıp Cunda’ya yine kayıkla avdet ettim.

17 Aralık 1922 Pazar: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava açık ve iyi idi.

18 Aralık 1922 Pazartesi: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle karakolda bulunuyordum. Hava açık ve iyi idi.

19 Aralık 1922 Salı: Ayvalık- Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava kapalı ve biraz yağmurlu idi.

20 Aralık 1922 Çarşamba: Ayvalık-Cunda Adası’nda bölüğümle ileri karakolda bulunuyordum. Hava açık ve iyi idi. Zeval (öğle) vakti 11. Bölük bölüğümü tebdile (değiştirmeye) geldi. Tebdil edilerek gece Ayvalık cenûbunda Çamlı Manastır’a giderek konaklara yerleştik. Sahildeki takım gelmedi.

21 Aralık 1922 Perşembe: Ayvalık-Çamlı Manastır’da bölüğümle bulunuyordum. Hava açık ve iyi idi. Akşama doğru biraz yağmur serpti. Bugün 1. Tabur Makineli (Tüfek) Kumandanı Tevfik Efendi’nin düğünü olduğundan zâbitan Gömeç’e gelin getirmeğe gittiler. Ben de Ayvalık’a giderek Hayri Bey’in ifrâz ettiği (çıkardığı) bir takım süvari ile Gömeç yolunda karşılamağa gittik. Akşam güveği yemeğini Yusuf Efendi’de yiyip gece Çamlı Manastır’a avdet ettim.22 Aralık 1922 Cuma: Ayvalık-Çamlı Manastır’da bölüğümle bulunuyordum. Hava açık ve iyi idi. Nezâfetle (temizlikle) iştigâl edildi.

23 Aralık 1922 Cumartesi: Ayvalık-Çamlı Manastır’da bölüğümle bulunuyordum. Hava açık ve iyi idi. Sabah talimine çıkıldı. Öğleden sonra saat 2’de alaydan aldığım emir üzerine 19 Aralık 1922’de Acanos’tan (Dikili ilçesine bağlı Bademli köyünün eski adı) karaya çıkan 25 kişilik çetenin Gömeç arazisinde görülmesi üzerine takiplerine memur edildim. Öğleden sonra saat 4’te Çamlı Manastır’dan bölüğümle hareketle akşam saat 9’da Gömeç’e muvâsalatla konaklara yerleştik. Geceyi Gömeç’te geçirdik.

24 Aralık 1922 Pazar: Bölüğümle Gömeç’te takip için bulunuyordum. Hava açık ve iyi idi. Bugün 40 kişi kuvvetinde bir takım, Mülâzım Hamdi Efendi kumandasında olarak sabah saat 7’de takip için Hacıveliler istikametine sevk ettim. Fırka karargâhı bugün Edremit’e, 1. Tabur, 2. Tabur Kemer’e (Burhaniye ilçesinin eski adı) ve taburumuz (3. Tabur) Karaağaç’a hareket ettiler. Alay Ayvalık’a gelmek üzere Fırka vaz‘ü’l-ceyşinde (konuşlanmasında) tebeddül (değişiklik) oldu.

25 Aralık 1922 Pazartesi: Bölüğümle Gömeç’te takip için bulunuyordum. Hava açık ve iyi idi. Takipten bir malumat alamadım.

26 Aralık 1922 Salı: Bölüğümle Gömeç’te takip için bulunuyordum. Hava gündüz açık, gece yağmurlu idi. Bu gece alayımız Burhaniye ile Edremit arasındaki köylere hareket emrini aldığından taburumuz gece saat 10’da Karaağaç’tan hareket ederek Burhaniye şarkında Kızıklı karyesine giderek konakladı. Ben bölüğümle Gömeç’te kaldım. Kuyumcu’da bulunan takımıma bölüğe iltihak için emir gönderdim.

27 Aralık 1922 Çarşamba: Bölüğümle Gömeç’te takip için bulunuyordum. Hava gündüz ve gece yağmurlu idi. Takım Kuyumcu’dan bölüğe gece saat 12’de geldiğinden tabura iltihak için hareket edemedim.

28 Aralık 1922 Perşembe: Gömeç’ten bölüğümle sabah saat 10’da hareketle 9 mola ile öğleden sonra saat 5’te Kızıklı’ya muvasalatla tabura iltihak ve konaklara yerleştik. Hava gündüz kapalı, gece yağmurlu idi. Yollar çamur idi. Akşam bölüğe 20 nefer verildi.

***

Kurtuluş Savaşı dönemi Ayvalık günlükleri burada sona eriyor. Ancak günlüklerde Ayvalık teması burada sonlanmıyor. Bahsi geçen çete Ayvacık tarafına doğru takip edilecek, daha sonra dedem Ahmet Kâmil Uzgiller, İstanbul’a gidecek. Orada anneannemle tanışıp nişanlanacak. Sonrasında Burhaniye’ye tayini çıkacak. Kardeşi Mehmed Ayvalık’a yerleşecek. Onu Silahlı Kuvvetler’den ayrıldıktan sonra kurduğu işlerden birinin başına geçirecek ve kendisi Burhaniye’de ikamet etmeye devam edecek, ta ki Karadeniz Ereğlisi’nde, Türk-İş’te küçük bir memuriyette çalışmayı kabul edip, yalnız başına Ereğli’ye gidinceye kadar. Anneannem, Ayvalık’a çocuklarıyla taşınacak. Daha sonra tüm aile Ayvalık’ta buluşacak ve oraya yerleşip orada yaşayacaklar. İkinci Dünya Savaşı sırasında tekrar silah altına alınan dedem, Gelibolu’ya tayin olacak ve aile oraya taşınacak.

Aradan geçen uzun yıllardan sonra babamın Gelibolu görevi sırasında bizim ailemiz Ankara’dan Gelibolu’ya gittiğinde, neredeyse kasabanın yarısını tanıyan annem sayesinde oraya çok çabuk aşina olmuştuk. Biz de Gelibolu’yu çok sevdik. Ben ilkokul üçüncü sınıfı orada okudum. Akıntılı, derin sularda yüzmeyi orada öğrendim. İdealist öğretmenlerimiz, bize hem Çanakkale savaş alanlarını gezdirdi ve vatanseverliğin nasıl olması gerektiğini gösterdi, hem de Gelibolu’daki fabrikaları gezdirerek emeğe saygılı olmayı öğretti. Öğretmenim Ruziye Ozan’ı bugün gibi hatırlarım. Savaş sonrası, tekrar Ayvalık’a taşınan dedem, hayatının son günlerini Fethiye Mahallesi’ndeki evinde notlarını düzenleyerek, günlüklerini gözden geçirerek, bir zeytinyağı fabrikasında müdürlük yaparak geçiriyor. 1956 yılında Ayvalık’ta hayata gözlerini yumuyor ve İstiklal Madalyalı bir subay olarak askeri törenle Ayvalık kabristanına defnediliyor. 

ree
ree
ree
ree

İstiklal Madalyası Beratı Türkçesi:

İstiklâl Madalyası Vesikası

Numara: 5809

Mücadele-i Milliye'de bilfiil ateş altında fedakârâne hizmeti sebk etmesinden [görülmesinden] dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 24/5/1926 tarihinde vuku bulan 3. içtima senesi 107. içtimaının 1. celsesinde zîrde [aşağıda] hüviyeti muharrer [yazılı] Ahmed Kâmil Efendi'ye bir kıta Kırmızı Şeridli İstiklâl Madalyası verilmiştir.

8/8/1926

Gazi Mustafa Kemal



İstiklâl Madalyası alan zatın hüviyeti:

4. Fırka, 42. Alay, 7. Bölük Kumandanı

Piyade Yüzbaşı

Ahmed Kâmil Efendi Osman

İzmit



Yorumlar


  • Instagram
  • Facebook
  • X

Dilek ve önerileriniz için bize yazabilirsiniz.

bottom of page