Bir Belge: Zeytinyağında 1.Lig Hedefi-Prof. Dr. Kenan MORTAN
- Zeytin Hasadi Dergisi
- 23 Eyl
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 24 Eyl
Aklı Ayvalık’ta, yüreği Girit’te, aziz dostum
Ahmet Yorulmaz’ın unutulmaz anısına…
9-11 Kasım 2001’de Ayvalık Ticaret Odası, Ayvalık Zeytincilik Söyleşileri’nin ikincisini düzenlemişti. Üstünden nerdeyse çeyrek asır geçen bu panele rahmetli Ahmet Yorulmaz ile birlikte katıldığımı anımsıyorum. Kayıtlarım, Orman Bakanı Prof. Dr. Nami Çağan’ın açılışı yapmak için davet edildiğini, gelemeyip “başarı mesajı” yolladığını söylüyor. Sanatçı Rutkay Aziz bir şiir dinletisi yapacaktı, dinletiyi anımsanıyorum. Ayvalık Belediye Başkanı Ahmet Tüfekçi oradaydı. Oturum başkanlığını kendisi de bir Ayvalıklı olan Şahin Alpay yapmıştı.
Dünya ve Türkiye zeytinciliğini anlatmak için katıldığım bu programda sunduğum metnimin başlığı, “Zeytinyağında 1. Lig Hedefi” idi.
Zeytin Hasadı yayın koordinatörü Serkan Aziz Ceyhan’dan bir yazı yazma çağrısı alınca, yirmi dört yıl önce yazılmış metne göz attım.
Şimdi sizi bu “belge” ile baş başa bırakacak, sonra da yaşananları sıralayacağım.
***
39 bin yaşa ulaşmış zeytin ağacının anayurdu, Bereketli Hilâl Bölgesi, Suriye’nin kuzeyi, Türkiye’nin güneydoğusudur. “Akdeniz çanağı içinde” demekte ısrarlıyım çünkü edebiyatçı Georges Duhamel’in (1884-1966) sözleriyle, “Zeytin ağacının vazgeçtiği yerde Akdeniz biter.” Tevrat ve İncil’de “zeytin” sözcük olarak 140 kez anılır. Kuran-ı Kerim’in 6 suresinde zeytin ve zeytinin nimeti anlatılır. Roma İmparatorluğu’nda zeytin Minerva Tanrıçası’nı kutsayan ağaçtır, “kutsal ağaç” olarak kabul edilir.
Türkiye’de zeytin ağacı sayısı düzenli olarak ve hep artış eğiliminde.
1945’de zeytin ağacı sayısı 28 milyon iken, halen 85 milyon zeytin ağacı var. Her yıl 200-300 bin yeni fidan dikiliyor. Bu yükselen trend içinde Türkiye, dünya zeytin ağacı sayısının %10’una sahip. Ülke, sofralık zeytinde ikinci, zeytinyağı üretiminde 4.büyük üretici konumunda.
Ben bu oturumda beş noktaya odaklanmak istiyorum:
1-Türkiye’de zeytincilik, spekülatörden, üretici pazarının eline geçti ya da geçiyor. Sancılı da olsa, bu geçişi yeni bir olgu olarak kabul etmemiz gerekiyor. ABD’ye “kutulu zeytinyağı” adıyla ihracat yapıp, daha sonra yağın ülkeye girdiği gün “kutuyu parçalatanlar” artık yok.
2-Türkiye’nin UZK (Uluslararası Zeytin Konseyi-IOC) üyeliği olur ya da olmaz. Ancak UZK bir “yönlendirme örgütü” olmaktan çok, “alarm” veren bir yangın sireni niyetine çalışıyor. Konsey misyonunun yeniden tanımlaması gerekiyor.
3-Dünya zeytinyağı ihracatı düzenli olarak artarken, AB Türkiye ihracatını fon uygulayarak fiilen engelliyor. Türkiye “kayırmacı ticaret politikası” beklemese de “su yolunun açık tutulmasını” umuyor.
4-Ülke genelinde zeytin ağacı dikmeyi özendiren kampanya bir “bedavacılık eylemi” değil. Türkiye’nin Akdenizli üretici ülkelere mesajı, bu kampanyanın temelde bir “ıslah kampanyası” olduğunu iletmek istiyor. Bununla, modern zeytin tarımı mümkün olacak, yanı sıra üretim maliyetleri düşecek.
5-Zeytin bir alım-satım “met’ası” olmanın ötesinde, bir kültür. Bu kültürel olguya arz-talep-fiyat üçlüsü merceğinden bakan anlayışın temsilcisi olan şirketler geçmişte hep başarısız oldu. Zeytinyağı üretimi ve ticareti kobi boyutlu aile şirketleri ya da Akdeniz’de başarılı örneklerini bildiğimiz kooperatif oluşumlarla olanaklı.
İşte bu noktada Türkiye, 500 bin ton zeytinyağı üretim hedefiyle 1.Lig’e çıkmak istiyor. Bunu isterken, halen 250 bin ton olan yıllık üretimiyle 2.Lig’de olduğunu kabul ediyor.
Türkiye’nin 1. Lig’e yükselmesi için başka bir ülkenin küme düşmesi gerekmiyor. Çünkü dünya genelinde gözlenen sorun, zeytinyağı üretim arzının yetersizliği. Bir zeytin ağacının 60 kg. zeytin ve 15 kg. yağ verdiğini kabul edersek, 10 yıl sonra -bununla 2011 yılı hedefi gösteriliyor KM- 500 bin ton üretim Türkiye için olağan bir rakam. Bunun karşılığı, 1.5 Milyar $’lık bir zeytinyağı ihracatı olacaktır. Daha önemlisi, 400 bin ailenin geçimini sağladığı bu alt sektörde insanlar için bir “gelecek” anlamını taşımaktadır.
Ege Bölgesi, ağaç ve yağ değeri olarak ülke içinde %80 paya sahip. Ege Bölgesi içinde “Kuzey Ege” olarak nitelediğimiz Küçükkuyu-Altınova Köprüsü arasındaki bölgenin zeytinyağı kalitesi İtalya’nın Toscana bölgesiyle eşdeğer. Tüm yıl güneş gören, iyi toprağa sahip, aşırı bir sıcağın olmadığı Kuzey Ege, Toscana’yla aynı enlemdedir. Bu bölgenin “sertifikalı üretim” -coğrafi işareti kast ediyorum, KM- olarak üretim yapması halinde, bölgeyi yeni bir “gelecek” bekliyor.
Zeytinyağında düzenli ihracat, 1979 yılında, Libya’ya, üstelik “ambalajlı ihracat” ile başladı. Bir dönem ABD’ye bile ihracat yapıldı ama olay “arızi” kaldı. Dökme olarak ihracat dış pazarların o yılki ihtiyacına (talep) göre şekillendi. Ambalajlı ihracat ise “yok” ile eşdeğer.
Günümüzde zeytinyağı ihracatçısı sayısı 50 ve düzenli ve düzensiz olarak 52 ülkeye ihracat yapılsa da, Türkiye dünya genelinde “yedek zeytinyağı deposu” olarak tanınıyor. AB zeytinyağını tarım ürünü olarak kabul ettiğinden, ithalatı Prelevman Vergisi’yle caydırıyor. Dahası, Türkiye zeytinyağında dünyanın “en ucuz” ülkesi.
Dünya üretiminde İspanya’nın payı %50. Ancak dünya genelinde gerçek üretim, tüketim ve stok rakamları bilinmiyor. Çünkü UZK dünyada sadece “panik istatistikleri” “salgılayarak” - yayınlayarak değil- gerçek bir üretim ve stok planlaması yapılmasını önlüyor.
ABD ise zeytinyağı tüketiminde bir büyük oyuncu. 1990’da sadece 100 bin ton zeytinyağı tüketen bu ülke bu yıl 225 bin ton tüketim yapacak. 10 yılda yüzde 100 oranında artan bir tüketimi olan başka bir dünya ülkesi yok. Mutfağında zeytinyağına yer vermeyen bir Japonya yılda 34 bin ton, bir Almanya 75 bin ton yıllık tüketim yapıyor.
Daha uzun ömür özlemiyle, kişi başına geliri 20 bin $’ın üstünde olan ülkelerde, zeytinyağı tüketimi “çılgın ölçüler” içinde artıyor.
Bu noktada bir saptama daha yapalım: Artık dünyada yağ stoku yok, bundan sonra da olmayacak… 1991’de dünya zeytinyağı stoku 570 bin ton idi, bu yıl ise -2001 yılını kast ediyorum, KM- 70 bin ton, yani anlamsız boyutlarda.
Toplam üretiminin %20-25’nin uluslararası ticarete konu olması bile, potansiyel pazarın büyüklüğü hakkında bize yeterli bilgi veriyor.
Yeni dönem, çok uluslu şirketlerin veya mega şirketlerin dönemi olmayacak! Kobi şirketçiliği veya kooperatif tarzı bir organizasyon biçimi, zeytine çok yakışıyor.
Bir dizi kooperatif ve kooperatif üst kuruluşuyla İspanya zeytin ve zeytinyağı piyasasını organize ediyor. Zeytinyağında %63’lük üretim payıyla bir kooperatif olan Agro-Alimentarias “dünyanın en büyük üreticisi” sıfatını taşıyor.
Midilli Ticaret Odası Başkanı’nın 2000’de, Ayvalık’ta, katıldığı seminerde bitiriş tümcesini not etmiştim, tekrarlamak istiyorum:
-Bizim diktiğimiz ağaçlar artık size emanet edilmiştir, onlara iyi bakın!
Türkiye ağaç varlığını korumak ve bakmaktan öte, bu zeytin ağaçlarını geliştiriyor, arttırıyor.
Türkiye 80 yıldır ilk kez değeri yükselen bir meyvenin yanında duruyor, burası kesin.
Çünkü Türkiye, bu sektörün 1.Lig’inde oynamak istiyor.
Sevdiğim Adana-Kozan özdeyişini tekrarlamak isterim:
-Kavak ek, çocukların görsün, zeytin dik, torunların görsün…
***
Evet, “belge” aynen böyle…
Aradan 24 yıl geçti, zeytin ve zeytinyağında neler oldu?
Türkiye, zeytin ve zeytinyağında 1.Lig’e çık(a)madı, 2. Lig’de debelenip duruyor.
Oysa zeytin ağacı sayısı 195 milyonu bulunca, çok umutlanmıştık…
İşin ağaç sayısından çok, verimi arttırmaktan geçtiğini unuttuk. Zeytin ortalama verimi, ağaç başına 15 kg’da çakıldı kaldı. Son 5 yılın ortalamasıyla da ihracat 80 bin tonu ancak buluyor. İhracatçı sayısı 1329’a yükseldi ama ihracatçı başına ihracat 200 ton.
Coğrafi İşaret (Cİ) konusuna çok bel bağlamıştık… Hemen her bölge, kendi zeytin ya da zeytinyağı için Cİ tescili aldı ama bütün bunlar ihracatı arttırmadı.
Üretici “maliyet arttırıyor” savıyla, tescile para vermek istemeyince, piyasadaki tescilli yağ oranı %1’e bile ulaşmadı. İhracatta coğrafi tescili olan zeytinyağının esamisi okunmuyor.
İhracatın %95’ini dökme yağ oluşturuyor. Anlayacağınız, dökme zeytinyağı ihracatıyla İtalya’nın “taşeron oyuncusu” olmakla yetiniyoruz.
“Yeni Düzen”in adını, aile işletmeciliği ve kobi’cilik olarak koymuştuk. Tekellere / oligopollere / mega işletmelere yer yoktu…
Evet, bu “doğru,” güneş ışığı gibi bir gerçeklik. Ama yaşam ne yazık ki bize aksini söylüyor.
Piyasada ayakta duran aile işletmelerinin sayısı bir elin beş parmağı kadar kaldı.
Maliyet cenderesi üreticiyi boğdu, yok etti, piyasanın dışına çıkardı, zeytinden “ekmek yiyebilenler,” zeytin silkeleyen tayfadan ibaret.
İşletmeler, yaşayabilmek için ondan-bundan ağaç kiralıyor, ölçek büyütüyor, sonra da ona-buna “taşeronluk” yapmakla yetinmek zorunda kalıyor. Sektör, “sürüm kârı”yla yetiniyor.
Dünya üretiminin %45’ini gerçekleştiren İspanya Agro-Alimentarias, 3600 kooperatif ve 1 milyon kooperatif ortağıyla, bu 24 yılda çok yol aldı. Türkiyemizde ise öne çıkan tek bir zeytin ve zeytinyağı kooperatifi yok.
Ege Bölgesi zeytinyağının lideri ama bu liderlik akreditasyonu olmayan bir ligin liderliği.
Ege Bölgesi’nin Türkiye içi payı %53. Ege, değer olarak ihracatın %85‘ni gerçekleştiriyor.
Öyle de olsa, Ege yeni moda olan “paçal yağ” ile o eski günlere has özgün rayihayı aldığımızı kim söyleyebilir ki?
Unuttuğumuz rayihanın yerini “altın madalyalı zeytinyağı” aldı. Köşe-bucak, madalyalı zeytinyağından geçilmiyor.
Enflasyonla yüz bulup, artan tağşişli yağları anmak bile istemiyorum.
Tağşişli yağın haddi hesabı yok, ilgililer “iyi bir seyirci,” yorumları, “vatandaş doysun, ötesine karışamayız…” şeklinde oluyor.
Dünyada pay almayı, sıralamaya girmeyi, istatistiklerde gözükmeyi önemsedik… Halen dünyada ilk 5’deyiz. Ama kg ihraç fiyatının 3.5 $’da kalmış olması, son çeyrek yüzyılda katma değerde dirhem boyu yol alınmadığını belgeliyor.
İhracat dünyada 142 ülkeye yapılıyor olsa da, ihracatın %70’i el’an “dökme yağ”.
“Akdeniz Çanağı” meyvesi olarak lanse ettiğimiz zeytin bugün Latin Amerika’nın hemen tamamında, Avustralya’da ve hatta ABD’de bile yetiştirilmeye başlandı.
“Yükselen Ürün Zeytin”in kokusunu alan hemen herkes hatta iç savaştaki Suriye bile zeytinciliğe koşuyor.
Çocukluğumuzda bize hep anlatılagelen masalın giriş tekerlemesini, folklor biliminin büyük ustası Pertev Nail Boratav hocanın ağzından tekrarlamak zorundayım:
-Az gittik, uz gittik. Altı ay bir güz gittik. Döndük, arkamıza baktık ki, arpa boyu yol gitmişiz…
Soru:
Zeytin ve zeytinyağında 1. Lig’de oynamaya layık mıyız?
Fazlasıyla…
İşin gereğini yapıyor muyuz?
Takdirini değerli okur, gelin, siz yapın.
Ben kendi hesabıma, sosyal bilimde eskatololoji (öngörü falcılığı) yapmamam gerektiğini, bir kez daha açık-seçik öğrendim.
-----------------
*Metne katkısı, eleştiri ve anlamlı önerileri için Ege İhr. Birlikleri Koordinatör. Bşk’ı Sn. Jak Eskenazi ve Gıda Y. Müh. Sn. Halil Sucu’ya teşekkür ederim.









Yorumlar