top of page

Ayvalık'ta Zeytinin Yarattığı Endüstrinin Tarihsel Gelişimi-Naz Öykü BUZ & Fatih KURUNAZ-Ayvalık Belediyesi UNESCO Dünya Mirası ve Alan Yönetimi Birimi


 

Antik dönemden günümüze kadar Ayvalık bölgesinin tarihsel sürecine baktığımızda, bölgedeki yerleşimin süreklilik gösterdiğini söyleyebiliriz. Antik dönem kaynaklarında Ayvalık’taki adalar topluluğu Hekatennessos Adaları olarak isimlendirilmişti. Ayvalık ve civarında olduğu düşünülen ancak yerleri kesin olarak lokalize edilemeyen Herakleia, Elateia, Koryphantis, Chalkis, Pordosilene / Por(d)oselene ve Nasos gibi yerleşimlerin adı geçmektedir. Kaynaklardan anlaşıldığına göre, Pordoselene, Küçük Asya ve Lesbos arasında yer alan ve Hekatennessos adı verilen adalar topluluğundaki bir ada üzerinde bulunan bir kenttir. Yüzey araştırmaları ve arkeolojik çalışmalar ışığında, bu yörede sikkeler bastırdığı bilinen tek yerleşim Pordoselene / Nasos kentidir.

    Ayvalık çevresinde özellikle Ayvalık Adaları ve Altınova civarında hem antik dönem hem de Bizans döneminde yerleşim birimleri olduğu arkeolojik araştırmalar sonucunda kanıtlanmış olmasına rağmen günümüz Ayvalık kentinin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu, şimdilik kesinlik kazanmış değildir. 1465-1555 yılları arasında yaşadığı bilinen ünlü Türk denizci Pîrî Reis’in 1521 tarihli Kitab-ı Bahriye’sinin 1525-26 yılında Kanunî Sultan Süleyman’a tekrar sunulması için hazırlanan kopyasında, Ayvalık ve çevresi ile Midilli Adası gösterilmiş fakat günümüz Ayvalık’ının kent merkezinin bulunduğu noktada herhangi bir yerleşim adı belirtilmemiştir.

    Osmanlı arşivlerinde bulunan, Ayvalık adının geçtiği ilk yazılı belge 1643 yılına tarihlenmektedir. 1643 tarihli Osmanlı kadılık ilamından sonra Ayvalık adının geçtiği bir diğer önemli belge ise 1653 tarihli ve 509 sayılı Kudüs Kodeksi kayıtlarıdır. Burada irdelememiz gereken konu, yerleşimin Osmanlı kaynaklarında Ayvalık, yabancı kaynaklarda ise Kydonies / Aivali adıyla ifade edilmesidir. Ayvalık ve Kydonies / Aivali isimleri, farklı din ve etnik gruplara sahip yerleşimciler tarafından eş zamanlı olarak kullanılmıştır.

    1770’lere kadar küçük bir kıyı kasabası olarak kabul edilen ve nüfusunun büyük çoğunluğu Rumlardan oluşan Ayvalık yerleşimi, 1770 yılından sonra hızlı bir gelişim göstermiştir. Bu tarihten sonra ekonomik faaliyetleri ve nüfus hareketleri artmaya başlamış, yerleşimde sivil ve dini mimari içeriği ile yeni bir kent dokusu oluşmaya başlamıştır. Bu gelişimin sebebi, 17. ve 18. yüzyıllarda Batı Anadolu’da zeytinciliğin ivme kazanmasının ardından Ayvalık’ı çevreleyen zeytinlikler sayesinde buranın kısa sürede büyük bir zeytinyağı ve sabun üretim merkezi durumuna gelmesidir.

    Bölge ekonomisinin öteden beri zeytin üzerine kurulduğu bilgisine ek olarak dönem kaynaklarında özellikle Ayvalık adalarında hububat tarımının da yapıldığı belirtilmiştir. MSGSÜ Kuzey Ege Arkeoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin 2015 yılından itibaren yapılan Adramytteion Egemenlik Alanı Yüzey Araştırmaları çalışması çerçevesinde Çiçek ve Alibey (Cunda) adaları haricindeki tüm adalarda buğday yetiştiriciliğine dair tespitler yapılmıştır. Bununla beraber Pınar, Taşlı, Yalnız, Yelken ve Yellice adalarında tarımsal amaçlı teraslamalar tespit edilmiştir.

 

GÖRSEL

Görsel01. Madra Dağı’nın iki yamacının coğrafi açıdan analizinde Ayvalık ve takım adalarının denizel ve karasal biyoçeşitliliği önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. (Grafik ölçeksizdir)

 

    Ayvalık bölgesinde yerleşim, adalardan karaya doğru yayıldıkça tarımsal üretim de anakarada devam etmiş fakat bu üretim şekli adalardakinden farklı olarak Ayvalık’a endüstrileşmeyi getirmiştir. 18. yüzyılda zeytinyağı ve sabun üretiminin artmasıyla birlikte yöreye binlerce zeytin ağacı dikimi yapıldığı dönemin tapu kayıtlarına işlenmiştir. Bölgede üretilen zeytinyağı ve sabunun Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’a gönderildiği Osmanlıca belgelerden anlaşılmaktadır.

    18. yüzyılda dönemin en önemli olaylarından biri Osmanlı-Rus Savaşı ve ardından imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’dır. Bu antlaşma, nüfusunun neredeyse tamamı Rumlardan oluşan Ayvalık’ın zeytinyağı ve sabun üretimiyle gelen ekonomik refahının daha da artmasına sebep olmuştur. Antlaşma ile birlikte bazı ticari imtiyazlar elde eden Ruslar, yüzde üç gümrük vergisi ödemek koşulu ile Osmanlı Devleti’nin kara ve denizlerinde serbest şekilde ticaret yapma hakkı elde ettiler. Bu haklar en çok Akdeniz’de gemicilik ve ticaretle uğraşan reayayı etkiledi. Reaya, Ege Denizi ve Akdeniz’de dolaşan gemilerine “Osmanlı Bayrağı” yerine “Rus Bayrağı” takmaya başladı. Özellikle Rumlar bu ayrıcalıktan en çok faydalananlardandı.

    Küçük Kaynarca Antlaşması’nın Ayvalık özelinde dolaylı olarak etkilediği bir diğer husus da Osmanlı topraklarında gözü olan devletlerin kendilerine yakın gördükleri topluluklara devletin zaafından istifade ile siyasî bilinç aşılamaya çalışmaları sonucunda ortaya çıkan isyanların teşvik edilmesidir. Küçük Kaynarca Antlaşması’nın imzalanmasının ardından Eflak ve Boğdan’ı terk eden Ruslar, bu iki memlekete voyvoda tayininde kendi yöneticilerinin atanmasını diretmişlerdir. Boğdan voyvodalığına Ligor Aleksandr Ghika atanırken Eflak voyvodalığına Ortodoks Rum olan Aleksandr İpsilanti tayin edilmiştir. Aleksandr İpsilanti ilk başlarda Osmanlı Devleti’ne sadık iken, 1814’te Yunan ulusunun bağımsızlığını kazanması amacıyla kurulan, 1821 Yunan İsyanı ve Bağımsızlık Hareketi’ni başlatan Filiki Eteria’nın kurucularından birisi olmuştur.

    1821 mayısında ayaklanma Ayvalık’a da yansımış ve çevresinde bulunan çok sayıdaki Ortodoks kilise ve manastır Yunan isyanında ve bağımsızlık hareketinde önemli rol üstlenmişlerdi. Osmanlı askerlerinin Ayvalık’taki isyancılarla çatışması sonrasında kentteki ayaklanma bastırılmış, Ayvalık’ta yaşayan Rum halk da gemilerle Midilli Adası’na geçmiştir. Yörenin tekrar hareketlendirilmesi gereği ve yabancı devletlerin getirdiği önerilerin sonucu olarak, Osmanlı Devleti, 1824 yılında, “Ayvalık reayasının affedilmesi” ile ilgili bir buyruk çıkarmıştır. 1824 yılında başlayan geri dönüşlerle, Ayvalık, ikinci bir kuruluş ve gelişme dönemini yaşamaya başlamıştır.

    İngiltere’de başlayan, daha sonra da diğer Avrupa ülkelerine yayılan Sanayi Devrimi neticesinde üretim süreçleri çok önemli ve büyük dönüşüme uğramış, kitlesel üretim yöntemleri neticesinde maliyetler önemli düzeyde düşmüştür. Osmanlı İmparatorluğu 1826'dan beri kendi ihtiyaç duyduğu yerli hammaddelerin yabancı tüccarlar tarafından yurt dışına çıkarılmasını önleyen Yed-i Vahid (TEKEL) sistemini uygulamaya koymuştu. Bu sistem, Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirerek yeni pazar arayışlarına yönelen İngiltere ve diğer Avrupa devletlerinin çıkarlarına uygun düşmüyordu. Takvimler 16 Ağustos 1838’i gösterdiğinde İngiltere ile Osmanlı arasında bir dönüm noktası kabul edilebilecek, Baltalimanı Antlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma, I. Dünya Savaşı dönemine kadar süregelen Osmanlı ekonomi politikasının ana çerçevesini çizmiştir. Rumlar ve Ermeniler Avrupa sermayesinin Batı Anadolu’ya girmesi ve tutunması sürecinde önemli bir rol üstlendiler. Osmanlı İmparatorluğu’nda İstanbul’dan sonra en kozmopolit bölge Batı Anadolu idi. 19. yüzyılda, Ayvalık’ı da içine alan İzmir’in kuzey bölgesi “Zeytin Bölgesi” olarak tanımlanmıştı.

    1838 Baltalimanı Antlaşması’nın ardından Tanzimat ve Islahat fermanlarının ilan edilmesi de Ayvalık’ın ekonomik ve sosyal yükselişine önemli katkı sağlamıştır. 3 Kasım 1839 tarihinde ilan edilen Tanzimat Fermanı, Müslim / Gayrimüslim eşitliği, Yunan ve Sırp isyanlarıyla birlikte milliyetçi bir tutum sergileyen Gayrimüslimlerin imparatorluktan ayrılmasını önlemek amacıyla ortaya atılan ve daha sonra sık sık vurgu yapılan bir Osmanlı Devleti millet sistemini teşkil etmeyi hedefleyen önemli projenin ilk adımıydı. Ayvalık kenti de, Tanzimat Fermanı ile birlikte, 1821 isyanının etkilerinden arınmaya başlamış, 17 yıl sonra, elde edilen bu hakların Islahat Fermanı’yla teyit edilmesi ve genişletilmesi, kentteki ekonomik yaşamın ve buna bağlı olarak sosyal hayatın, sistemli şekilde iyileştirilmesine katkı sağlamıştır.

    Ayvalık, 1821 yılında geçirdiği süreç sonunda, uzun bir dinginlik evresi yaşadı. 1832’den sonra yavaş yavaş gelişme belirtileri göstererek, ancak 1880’li yıllara gelindiğinde eski önemine yeniden ulaşmıştır. Kent ekonomisine en önemli katkıyı yapan ulaşım imkânlarını arttırıp yatırım olanaklarının önünü açan gelişmelerden biri, boğazların derinleştirilmesi olmuştur. Ayvalık limanının gemilerin girişine izin veremeyecek kadar sığ olması, deniz gelişimini uzun süre engellemiştir. 1880’de hissedarların çoğunun Ayvalıklılardan oluştuğu 20 bin sermayeli bir şirket kurularak, yirmi iki sene müddet ile işletme imtiyazı alınmış ve şehrin güneybatısında Dalyan Boğazı ile batısında Dolap Boğazı genişletilip, derinleştirilerek deniz taşıtlarının geçeceği hale getirilmiştir. Limanın taranarak gemilerin kıyıya yanaşmasına daha elverişli ve uygun hale getirilmesi ile zeytinyağı, sabun, un gibi tarımsal ürünlerin dışarıya pazarlanması kolaylaşmış ve Ayvalık deniz ticareti hareketlenmiştir.

    Batı Anadolu’da hızlı şekilde gelişmeye devam eden endüstri kenti Ayvalık’ın ilerleyişi, I. Dünya Savaşı, ardından Millî Mücadele yıllarında bir kez daha kesintiye uğramıştır. 1914-1923 yılları arasında nüfus yoğunluğu yıl yıl sürekli değişen kentte 1923 Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi’yle birlikte demografik yapı tamamıyla değişmiştir. Yaklaşık 22.000 nüfusun büyük çoğunluğu Ortodoks Rumlardan oluşan yerleşim, Mübadele Sözleşmesi’nin imzalanmasının ardından Müslüman Türklerin yeni kenti haline gelmiştir.

    Bu demografik değişim, düşünülenin aksine, zeytin ve zeytine dayalı endüstrinin çöküşüne değil yükselişine sebep olmuştur. Kente gelen eğitimli mübadiller, Rumlardan devraldıkları bu kenti ve mirası kullanarak Ayvalık’ın endüstri kimliğini üst seviyeye çıkarmışlardır. Ayvalık’a Midilli’den gelen Muhip Özyiğit öncülüğünde, 1956 yılında Ayvalık Zeytin ve Zeytinyağı Müstahsilleri Cemiyeti kurulmuş ve zeytinciliğin eğitimli, kalifiye üreticiler tarafından yapılması amaçlanmıştır. Bu cemiyet, o dönemde hükümetin zeytin ve zeytinyağı ile ilgili geliştireceği politikalara araştırmalarıyla katkı sağlamıştır. Dr. Fazıl Doğan, 1933 yılında L’huilerie de Greece firmasına ait pirina fabrikasını satın alarak, bugün Gömeç sınırına yakın konumda bulunan Gümüşlü Pirina Fabrikası’ndan sonra kentteki ikinci önemli pirina fabrikasını, 1951 yılına dek işletmiştir. Çanakkale-İzmir karayolunun inşa edilmesi, deniz yoluna nazaran kara taşımacılığının artması ve kent merkezinde kapasitenin yetersizliği gibi sebeplerle 1970’lerde kent dışında kurulan ilk firma ZEYSAN olmuştur. 1975 yılında İstanbul’dan Ayvalık’a dönen KOMİLİ firması da entegre fabrikasını yine karayolu üzerinde açarak üreticilerin bu bölgede konumlanmasını hızlandırmıştır. 1975 yılına değin Ayvalık kent merkezi ve özellikle sahil bandında yer alan zeytin ve zeytinyağı fabrikaları bu yıldan sonra şehrin dışına taşınmaya başlamıştır. Görece küçük işletmelerin üretimlerine devam ettiği bu bölge ise 1980’lerde kırsaldan kente başlayan göçler ve yeni mekân işlevleri ile zaman içerisinde bir değişim sürecine doğru evrilmiştir.

    Aynı yıllarda başlayan kültürel evrim; daha çok işitsel ve görsel kitle iletişim araçları vasıtasıyla insanların dünyadaki yaşam tarzlarını yakından tanıma ve talep etme gibi eylemleriyle küresel bir boyuta ulaşmıştır. Bu bağlamda kent merkezi, Sarımsaklı ve Alibey / Cunda ekseninde farkındalık oluşmasıyla turizm alanına dönüşmeye başlayan Ayvalık; yeni ihtiyaç ve taleplere cevap verecek birtakım sosyal ve mekânsal dönüşümler yaşamıştır. Kapasitelerinin yetersizliği, merkezde ulaşımın zorlaşması, mekânsal dönüşüm ihtiyaçları gibi sebeplerle üretim alanlarının karayolu üzerine taşınmaya başladığı dönemde; fabrika, sabunhane, işlik, atölye ve depo gibi mekânlar öncelikle boşalmaya başlamıştır. Genellikle depolama amaçlı kullanımlar dışında uzun süre boyunca boş kalan bu yapılar, 1980’lerde başlayan ve Milenyum ile birlikte daha hızlı değişen iletişim çağında yeni işlevler ile farklı mekânlara dönüştükleri bir sürece girmişlerdir.

    Kitlesel iletişimin hızlanması sayesinde oluşan farkındalık ile kentsel yaşamın yapaylığına karşı hayatımıza giren kırsal, bölgeselcilik veya bağlam gibi kavramlar sayesinde yerele ait beklenti oldukça artmıştır. Yerli ve yabancı turizmin taleplerine karşılık kentteki bu boş mekânlar; restoran, kafeterya, bar, satış mekânı, konaklama gibi yeni işlevlere dönüşmeye başlamıştır. Yine bu dönemde ortaya çıkan ve hızlıca yayılan “butik” hizmet anlayışı, kimi zaman eski bir fabrikanın kültür & sanat mekanına dönüşmesiyle kimi zaman büyük bir konutun pansiyon gibi konaklama birimlerine dönüşmesi şeklinde farklı kategorilerde gelişmiştir. Örneğin depo olması sebebiyle tek mekândan oluşan bir hacimde sahne ve oturma düzeni kurulmasıyla konser dinleyebilmek veya eski bir sabunhanenin çok pencereli aydınlık mekânından yola çıkarak müzeye dönüşme süreçleri gerçekleşmiştir.

    Özetle; 1970’lere kadar çok önemli üretim mekânlarını barındıran kıyı hattındaki bölgeler, 1980’lerdeki sosyo-kültürel değişimin etkisiyle önce boş kalmaya başlamış, 2000’lerden sonra farklı işlevleri ile yeniden kullanım (bkz. “Adaptive Re-use”) gibi fikirlerin ardından “kültürel miras” olarak tanımlanmaya başlamıştır. Bu döneme kadar eski bir fabrika, yıkık bir depo, atadan miras kalan işlik olarak adlandırılan yapı toplulukları ve bunların kurguladığı sokak dokusu nihayet bu sürecin sonunda artık “kültürel öğeler” olarak tanımlanmaya başlamıştır.

    Bahsettiğimiz bu kültürel mirasın analizinde ve yorumlanmasında ise daha özel bir kavramsal çerçeve kurulması amacıyla kentte ulusal / uluslararası bir farkındalık yaratılması amacıyla yeni bir koruma ve yönetim anlayışı getirilerek, 2015 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi (Tentative List) başvuru süreci başlatılmıştır. Kentin özgünlük ve bütünlük gibi değerleri irdelenerek kültürel miras kavramı, endüstriyel üretim yaklaşımı ile ele alınarak “Ayvalık Endüstriyel Peyzajı” başlığı ile sunulmuştur. UNESCO Dünya Mirası Merkezi’nin 2001 yılında hazırladığı “Endüstriyel Miras Analizi; Dünya Mirası Listesi ve Geçici Liste” isimli küresel strateji çalışmaları raporuna göre sanayi devrimi gerek insan yaşamını gerekse insanın doğa ile birlikte şekillendirdiği peyzaj alanlarını değiştirmiştir. Endüstriyel alanlar, insanlık tarihinde önemli kilometre taşlarıdır ve hem dönemin sorunlarını hem de ilerlemeyi doğuran insanlığın yıkım ve yaratma arasındaki ikili gücünü bizlere sunar. Endüstriyel mirasımız sadece değirmen ve fabrikayı değil, aynı zamanda yeni teknolojilerin ortaya çıkardığı sosyal ve mühendislik zaferlerini de içerir: Neolitik çakmaktaşı madenleri, Roma su kemerleri, şirket kasabaları, kanallar, demiryolları, köprüler ve diğer ulaşım biçimleri gibi çok geniş bir ağı temsil ederler. Endüstriyel mirasın insan gelişiminin tüm aşamalarında var olduğunu belirtmek bu açıdan önemlidir. Bu nedenle sadece 19. ve 20. yüzyılları değil, aynı zamanda tarih öncesi, Ortaçağ zamanlarındaki süreçleri de içererek günümüze değin geniş bir süreci kapsar.

 

GÖRSEL

Görsel02. Aivali (Kidonya) / Ayvalık kentinin tarihsel süreç ile tanımlamasında kentin gelişimini etkileyen dönemler ile kırılma noktalarını ilişkilendiren infografik şema.

 

    Bu bağlamda Ayvalık coğrafi açıdan ele alındığında, tanımlama “Jeolojik Süreç” ile başlamaktadır. Günümüzden 35 Milyon yıl önce, bölgedeki volkanik ve tektonik hareketlerin sonucunda ortaya çıkan, zamanla bugünkü kimliğine dönüşen ana kara, adalar, iç deniz, Sarımsak Taşı / Badavut andezit taşı, kuzey rüzgârları, Altınova tarım bölgesi gibi tüm etmenler, yaşadığımız bölgede değirmenlerle tahılın öğütülmesini kolaylaştırır ve günümüzde devam eden zeytin ve zeytinyağı üretiminin ana kaynaklarını oluştururlar.

    “Arkeolojik Dönem”den söz ederken, bölgede henüz kazı yapılmamış olduğundan, yerleşimlerin lokasyonlarından emin olamıyoruz. Bölgede basıldığını bildiğimiz sikkeler aracılığı ile nümizmatik verilere ve 2015-2023 Edremit Körfezi Güney Sahası Yüzey Araştırmaları Tespit ve Belgelemeleri’ne dayanan raporlar ile varlığından emin olduğumuz arkeolojik yerleşimler, bizlere kentin yaşamındaki sürekliliğin ve gelişimin erken dönem evresini sunar.

    “Erken ve Geç Dönemler” olarak adlandırdığımız 17.-20.  yüzyıllar arasındaki dönem bizlere günümüz kentinin biriken mirasının iki farklı dönemde nasıl şekillendiğini; belgeler, yapı tipolojileri ve kent dokusu üzerinden okumalar yaparak, yorumlama imkânı sunuyor. 1821 Yunan İsyanı ve Bağımsızlık Hareketi ile 1923 Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi gibi iki önemli kırılma noktasından geçen kent; artan ihracat ve ithalat sebebiyle deniz ulaşımının kolaylaşması açısından boğazların derinleştirildiği ve genişletildiği bir limana dönüşürken, kıyı hattında toprak ıslahı yapılması ile üretim mekânlarının, anıtsal yapıların ve konutların bulunduğu planlı bir kentsel doku ortaya çıkarmıştır.

    Ayvalık ’ta “Cumhuriyet Dönemi” ile gerçekleşen nüfus değişimi sonrasında kente gelen mübadillerin buradaki konutlarda yaşamaya başladığı, sosyo-kültürel mekânları dönüştürerek kullanmaya devam ettikleri bir süreç başlar. Bu süreçte kentte kalan zeytinlik ve fabrikalarda üretimi artırarak devam etmeleri ise önemli bir gelişme süreci olarak karşımıza çıkar. Cumhuriyet aydınlanması ile kentsel değişimin hızlandığı bu süreçte; yol genişletme çalışmalarından kentsel planlamaya, tek yapı ölçeğinde ve kentsel koruma süreçlerinin başladığı 1970’lerden endüstriyel yapıların kimlik değiştirerek birer kültürel miras öğesine dönüşmesi izlenebilmektedir.

    Kentin bu şekilde okunması ile Ayvalık’ı doğal ve kültürel miraslar açısından iki grupta ele alabiliyoruz. Kronolojik bir sıra ile düşünüldüğünde Adalar, Denizel Alan, Tuzlalar ve Zeytinlikler Ayvalık’ın doğal miras öğelerini oluştururken; Taş Ocakları, Tarım, Sanat / Zanaat, Konutlar, Anıtsal Yapılar ile Endüstri ise kentin kültürel miras öğelerini oluşturmaktadırlar. Bu ele alış modeli ile “Endüstriyel Peyzaj” tanımı bir nedenden daha çok onu oluşturan doğal ve kültürel mirasların evrimsel dönüşümü ve gelişimi ile bir “sonuç” olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum ise Ayvalık’ı; 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin İstanbul ve İzmir’den sonra Batı Ege kıyılarında en önemli endüstriyel üretim merkezlerinden birisi yapmaktadır.

 

GÖRSEL:

Görsel03. Endüstriyel miras olarak tanımladığımız bölge; tarihsel bir sürecin birikerek oluşturduğu farklı miras kavramlarının ve diğer ekosistemlerin ortaya koyduğu bir sonuçtur.

 

 

    Dünyanın farklı bölgelerinde ve özellikle de Avrupa'da Sanayi Devrimi'nin etkisiyle kent dışında, çevresi sınırlanmış alanlarda veya kampüs niteliğinde gelişen endüstri mirasını izleyebilmek mümkündür. Maden ocakları, et işleme tesisleri, tuzlalar, elektrik santralleri gibi örneklerin tamamı bir merkezde kurgulanmış, kendi kendine yetebilen kampüsler şeklinde bir fikirle alana yayılmışlardır. Ayvalık özelinde baktığımızda; tahıl ve zeytin ağaçlarının yetiştirildiği doğal miras alanları kentin batısındaki adalarda ve doğusundaki yamaçlarda konumlanırken, kıyı hattına paralel uzanan tepe sırasının, denize bakan yamaçlarında insanların yaşamlarını sürdürdüğü konut ve kamusal alanlar ortaya çıkmıştır. Osmanlı Dönemi kentlerinde çok sık rastlanan organik formlardaki cadde ve sokak örgüsü, topoğrafyaya göre şekillenir, kendi içinde düzeni barındıran bir düzensizlik ile coğrafi koşullara uyar. Bu biçimlenmeyi Ayvalık’ın yamaç yerleşiminde çok net görebiliyoruz. Oysaki zeytin ve zeytine dayalı endüstrinin yükselişe geçtiği yıllarda, deniz kıyısında ki planlamaya göre gelişen sanayi bölgesi, bir kampüs olmanın dışında kenti şekillendiren hatta kenti yaratan bir ana unsur olarak yaşam alanları ile karasal sınır olan denizin kıyısında ortaya çıkmıştır. Bu sebeplerle Ayvalık sahip olduğu Endüstriyel mirasın ortaya çıkışı bakımından dünyadaki birçok örnekten farklılaşarak, üstün evrensel bir değer niteliği ortaya koymaktadır.

ree
ree
ree

Yorumlar


  • Instagram
  • Facebook
  • X

Dilek ve önerileriniz için bize yazabilirsiniz.

bottom of page