top of page

Ayvalık'ta bin yıllık ağacı dinlemek…Berrin Bal ONUR - Neşe Aksoy BİBER


     Geçmişle gelecek arasındaki süreyi anlatan “an” bizi Anı-Anıt-Anıtsal kelimelerine götürür. Fransızca monument demek olan anıt ya da abide, Latince “anımsatmak” anlamına gelen monere kelimesinden türemiştir.

     “Anıt” ya da “abide”ler bir olayı, kişiyi, inancı anımsatmak için yapılırlar. Zamana rağmen ayakta kalanlar geçmiş ile gelecek arasında bağ kurma görevi üstlenir, insanlığın ortak belleğini canlandıran kültürel-doğal miraslara dönüşürler.

     Anıt ağaçlar da “doğanın mirası” olarak can buldukları o ilk “an”dan bugüne tabiatın sessiz tanıkları olan abidelerdir. Kültürel miras konusunda en önemli kuramcılardan Aloïs Riegl’e göre bir anıtın “eskilik değeri” geçen zamanın sembolüdür. “Yaşının getirdiği izleri, yıpranmışlığını gözlerimizin önüne serer; toplumsal ve görsel belleğimize geçen zamanın etkisini, yaşam ve ölüm döngüsünü anımsatır... Bilgiye atıfta bulunan ‘tarihi değerden’ farklı olarak, ‘eskilik değeri’ herkes tarafından hemen algılanabilir. Dolayısıyla duygularımıza hitap eder, hepimiz için değer taşır ve gerçektir ki, bu da tarihi anıta neredeyse kutsal bir ilgi ve dikkat duymamızı sağlar.”

     Binlerce yıldan bugüne ulaşan anıt zeytin ağaçlarının varlığı ona atfedilen kutsiyeti, dini metinleri, adına yazılmış bütün efsaneleri, haklı çıkarıyor. İlk insan Âdem’le başlayan efsaneye göre Havva ile birlikte cennetten yeryüzüne kovulan Âdem 930 yaşındayken öleceğini hisseder ve Tanrı’dan kendisini ve dolayısıyla tüm insanlığı bağışlamasını dilemeye karar verir. Bu amaçla oğlu Şit’i cennet bahçesine gönderir. Bahçenin bekçiliğini yapan melek, Şit’in duası üzerine “İyi-Kötü” (Bilgi Ağacı) ağacından aldığı üç tohumu ona verir ve öldükten sonra babasının ağzına koyup öyle gömmesini söyler. Âdem ölür ve Tabor Dağı yakınında Hebron Vadisi’ne gömülür. Âdem’in ağzında yeşeren ve kök salan üç tohumdan Akdeniz ikliminin simgesi üç ağaç filiz verir: zeytin, sedir ve servi. İnanış odur ki zeytin o zamandan bu yana insanlığa hizmet eder ve bu hizmet için “Ağaçların Kralı” olmayı reddeder. Ölmez ağaç, şüphesiz yeryüzünün en emsalsiz anıtıdır.

     Kitabımız “Zeytin Ülkesi Balıkesir’i” yazarken iki hasat dönemi zeytinin izinde dolaştık, ona emek verenleri dinledik, zeytinle ilgili her görüşmede yeni bir şey öğrendik. Ayvalık Mutluköy ve Murateli köylerindeki, yaşı bin yılı aşan anıt ağaçları ziyaretimizde sanki sonsuzlukla el ele olduklarını hissettik. Diğerlerinden daha kalın dalları, daha uzun yaprakları, eğri büğrü, kara kovuklu geniş gövdeleriyle mütevazılık ve olgunlukla hâlâ meyve vermeye devam ediyorlardı. Tıpkı Ayvalık’ın zeytine gönül veren insanları gibi...          

Zamanın getirdiği tüm zorluklara rağmen zeytinle hemhal olmuş bu kişiler, kurumlar geçmiş ile gelecek arasında bağ kurma görevi üstleniyorlar.

BABADAN KIZINA ZEYTİN MÜCADELESİ…

      Bilon Özyiğit Güreyman bu bağı kuran anıt kimliklerden biriydi. Babası Muhip Özyiğit’i anlattığı “Bir Vatandaşın Zeytin Mücadelesi” kitabı ile tanıştığımız yıllarını gönüllü çalışmalara adamış, Ayvalık’ın en kıymetli simalarından, yaşam üstadı bu şahane Cumhuriyet kızı, bize Nazım Hikmet’in “Yaşamak Şakaya Gelmez” dizelerini hatırlattı…

Yaşamak şakaya gelmez

Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın

Bir sincap gibi meselâ,

Yani, yaşamanın dışında ve

ötesinde hiçbir şey beklemeden,

Yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

Yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,

Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

Yaşamak, yani ağır bastığından.

      Bilon Hanım’ın 85 yaşında yazdığı bu kitap, arkasında yaşama ve yaşanmışlığa sunulmuş  bir değeri anlatıyor. Selimiye Camisini 86 yaşında tamamlayan Mimar Sinan, ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken 73 yaşında olan  Galileo, en büyük eseri Faust’u 82 yaşında bitiren Goethe gibi, görüştüğümüzde 94 yaşında olan Bilon Özyiğit de babasının izinde Türkiye’nin zeytin konusunda iz bırakanlar arasındaki yerini alıyor.

     1928-32 yılları arasında Ayvalık Belediye Başkanlığı, 1939-43 yılları arasında Tariş Genel Müdürlüğü yapmış olan babası Muhip Özyiğit’in 1931 ile 1987 yılları arasında  zeytin ve zeytinyağı sektörüne katkı sağlamak, gelişim ve ilerlemesine öncülük etmek için dönemin devlet yöneticilerine, meslek kuruluşlarına yazdığı mektupların derlendiği kitap bir devrin tarihine ışık tutuyor.  Ailenin ve kitabın hikâyesini dinlemek üzere Ayvalık’ın sembolü Çamlık’taki aile yadigarı taş evlerinde bir araya geldiğimiz Bilon Hanım şöyle diyordu bugüne uzanan zindelik sırrı için;

      “Bütün Ayvalık çocukları sağlıklıdır. Doğal beslenme, güzel hava, denizimiz, zeytin ve zeytinyağı sıhhatli nesiller geliştirir. Babam 93 yaşında vefat etti. 92 yaşında amuda kalkardı, uzun yürüyüşler yapardı. Sağlıklı yaşama önem verir, daima okurdu. Ben de her sabah 2 kaşık zeytinyağı içerim. Taze otlara meraklıyım, incelerim. Masadan tok kalkmazdı babam ben de ona dikkat ederim.”

      Babası gibi, eğitimli, çok okuyan arı gibi çalışan Bilon Hanım’ın bir diğer zindelik sırrı gönüllülük felsefesi... Ayvalık, Ankara, Londra, İzmir gidiş gelişleri arasında tamamladığı orta ve lise eğitiminin ardından İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünde eğitim alıyor. Üç sene psikoloji bir sene de mantık çalışmasını Fulbright Bursu ile Ana Okulları ve Sosyal hizmetler konusunda Amerika’da uzmanlaşması takip ediyor. Türkiye’ye döndüğünde Sosyal Hizmetler Akademisi’nin kuruluşunda çalışıyor. Hayatı boyunca pek çok dernek ve sosyal toplum kuruluşunda gönüllü olan Bilon Özyiğit Gürayman  Ayvalık Eğitim Vakfı ve Ayvalık Zeytin Çekirdekleri’nin kurucu üyelerinden biri olarak gönüllü çalışmalarını kızları Eren ve Zeynep ile birlikte sürdürüyor.

ÇEKİRDEKTEN YETİŞMEK

    Zeytin Ülkesi'ninde “Ayvalık’ta bir zeytin var, bir de Zeytin Çekirdekleri var” diyen Vahap Munyar'ın sözüne kulak verdiğimizde Ayvalık'ın öncü  sosyal sorumluluk projesinin derinliklerinde buluyoruz kendimizi. Projenin ilham kaynağı Venezuela’da müzik eğitimini sosyal değişim için bir araç olarak kullanan El Sistema. 1975 yılında yoksulluğun derinleştiği, suç oranının yüksek olduğu mahallelerde yaşayan çocukları korumak amacıyla vizyoner müzisyen ve ekonomist José Antonio Abreu tarafından kuruluyor. Risk grubunda bulunan çocuklarla başlayan proje bağış sistemiyle ve devlet desteğiyle gelişiyor. Bugün El Sistema’nın başarılı öğrencilerinden oluşan ve dünyanın en iyi 5 orkestrası içinde gösterilen Simon Bolivar Gençlik Senfoni Orkestrası birçok ülkede konserler veriyor. Orkestranın yönetimini kendisi de El Sistema içinden yetişmiş, 26 yaşında Los Angeles Filarmoni Orkestrası’nın başına geçen başarılı Şef Gustavo Dudamel yönetiyor. El Sistema’nın başarısı, dünya çapında en az altmış ülkede, bir milyona yakın çocuğa hizmet veren benzer programlara örnek olmaya devam ediyor. Zeytin Çekirdekleri de bunlardan bir tanesi. İlhamı müzik olsa da felsefesini zeytin ağacından alıyor.

     Şöyle diyor Zeytin Çekirdekleri Derneği felsefesinde;  “Zeytin ağacı ‘yaşlı bilge’ gibidir. Nasıl ki bilge yaşlandıkça yüzündeki çizgiler artarsa, zeytin ağacı da yaşlandıkça gövdesindeki boğumları çoğaltır. Bilge, yaşamın hüznünü yüreğinde, zeytin ağacı ise doğanın ve zamanın acımasızlığını boğumlarında gizler. Bilge yaşlandıkça çevresine öğretisini yayarken, zeytin ağacı büyüdükçe dik dallarını yukarı doğru uzatır. Ne zaman ki dalları zeytin tutmaya başlar, işte o zaman kendiliğinden eğilip meyvesini verir. Tıpkı alkışlar karşısında eğilen bir sanatçı gibi!”

     Ayvalık Belediyesi’nin öncülüğünde, Ayvalık Kaymakamlığı, Ayvalık Milli Eğitim Müdürlüğü ile 2014 yılında projenin temeli atılarak 2015 Mart ayında Zeytin Çekirdekleri Derneği kuruluyor. Etkin bir kurucu üye listesi ve yoğun gönüllü katılımıyla uygulanan imece yapısı kısa sürede gelişmelerine ve başarılı olmalarına imkân sağlıyor.

     Dernek yöneticileri  Ayvalık’ın sosyal dokusuyla bütünleşmiş, çocukların ve ailelerin aktif katılımıyla dayanışma ve paylaşım merkezleri gerçekleştirerek, geleceğin genç, kentli bilincinin temellerini atmak olarak tanımlıyor. Barışın, eşitliğin, kutsallığın ve yaşamın simgesi zeytin ağacının gölgesinde çekirdekten yetişen tüm Zeytin Çekirdekleri ve onlara el verenler bir arada. 

ZORLU SÜREÇTİR HASAT

     Zeytin Ülkesi’nde bir aradalığın en çok yaşandığı  Hasat Dönemi, “zeytine merdiven vurma zamanının geldiği”, bereketin kasalara, tayfanın iş ve yaşam mücadelesinin bahçelere taşındığı dönemdir. Zeytin bahçelerinin o etkileyici sessizliğinin yerini telaşlı bir koşuşturma alır.

    Sırıklar, taraklar, merdivenler, sepetler, kasalar, yerlere serili örtüler ağaçlardaki bereketli taneyi incitmeden toplamaya hizmet eder. Bir yıl boyunca bahçeye verilen emekler hasat, özenli yapılmazsa yok olur gider. O nedenle iyi tayfa, ağacı ve zeytini iyi bilendir.

     Zeytin Ülkesi Balıkesir kitabımızı hazırladığımız tarihler içinde iki hasat dönemine tanık olup, farklı zeytin bahçelerinde tayfalar, kâhyalar ve bahçe sahipleriyle tanıştık.

     Bu hasatlarda iyi tayfanın ağacı bebeği gibi gören, iyi bahçe sahibinin de tayfaya iyi davranan kişi olduğunu öğrendik. Kutsallığı ile tanınan zeytine başka türlüsü yakışmazdı kuşkusuz.

      Zeytin hasadı sonbaharda yağan ilk yağmurlardan sonra başlıyor. İklim koşullarına bağlı olarak genellikle ekim-ocak arasında sürüyor. Küçük aileler, yanlarında eş dostlarıyla zeytini toplarken büyük bahçeler için “tayfa” olarak adlandırılan zeytin işçileri ile anlaşılıyor.

      Zeytinciliğin köklerinden gelen kültürel bilgiyle devam ettirenler, her yıl işi bilen, bahçesindeki ağacı tanıyan aynı kâhya-tayfa ekibi ile sürdürmeyi tercih ediyor. Sezon başlamadan anlaşmalar yapılıyor, el sıkışılıyor. “Kara işçilik” diye tanımlanan tayfalık bazen para, bazen zeytin, bazen de yağ karşılığı yapılıyor.

      Tayfalar yakın çevre köylerinden günlük gelip gittiği gibi farklı ilçe ve bölgelerden yatılı da gelebiliyor ve tüm masrafı bahçe sahibi karşılıyor. Gezilerimizde Mehmet Başaran’ın Yüreğin Sesi Zeytin Ülkesi kitabındaki “Odalar” öyküsünde, mevsimlik işçilerin zorlu yaşamlarının geçtiği artık kullanılmayan birkaç odaya rastlıyoruz.

     Ayvalık’ta ziyaret ettiğimiz, kökeni Midilli’ye dayanan, sekiz nesildir zeytin, zeytinyağı işi yapan bir ailenin temsilcisi Mehmet Cömert’le konuşuyoruz. Zeytinciliğin gelenekten uzanan önemli bir toplam iş yönetimi olduğunu, sonradan gelenlerin sistemi bozduğunu düşünen Mehmet Bey, zeytin tarımında bozulan en önemli yapılardan birinin de tayfa ve kâhya ilişkileri olduğunu belirtiyor.

     “Zeytinin çok incelikleri vardır. Bunlardan biri işi bilen kaliteli tayfa ve düzgün bir kâhya ile çalışmaktır. Tayfa da kâhya da çok önemlidir. Tayfayı tutarsınız ön ödeme yaparsınız. Her tayfanın kendi kâhyası vardır. Aile ile kâhya ilişkisi sağlamdır, köklüdür. Akraba gibidir, evin saygı gören insanıdır. Yemek sırasında önce kâhyaya yemek ikram edilir. Evin başköşesinde ağırlanır. Yeni olma zeytinciler bu işin kültürünü bilmiyorlar.”

      Cunda zeytinliklerindeki hasatta tanıştığımız Ayvalık’ın Akçapınar Mahallesi’nden gelen tayfalar daha önce karşılaştığımız hasat ekiplerinin çoğu gibi birbiriyle akraba ya da komşu. Aycan Yıldırım, Oya Özaydın, Zülfiye Özdoğan, Sultan Yılmaz kendi bahçelerinden arta kalan zamanlarda başka bahçelere de hasada giderken genelde her yıl aynı bahçelerde toplama yapıyorlar. Kâhya Faruk Özaydın, ailesiyle birlikte bu bahçeye sürekli geldiklerini söylüyor.

      Ailenin en küçük üyesi Hale de ekibin bir parçası olarak hasadın içinde bir kenarda resim yapıyor. Kâhya Faruk Bey, “27 yaşındayım, Hale gibi bahçelerde büyüdüm” diyor. “Bir ekibiz, aramızda yabancı kimse yok. Enişte, baba, teyzeler, yeğenler. Kendi bahçelerimizi de ekip olarak toplar, son hasat hangi bahçede olursa kurtuluşumuzu kutlarız. Bahçe sahibi ile uyumlu olunca işler kolay yürür. Bahçenin sahibib Erkan Bey burada sırık istemediği için sokmayız ama kendi bahçemizde zeytini zedelemeden sırık kullanırız. Sırık kullanımı tecrübe ve dikkat ister. Ağacın yüzüne vurulmaz, küser ağaç, meyve vermez seneye.

     Köylünün genellikle tek gelir kaynağı zeytin. O yüzden zeytin bizim için kıymetlidir. Köylerde ağaçlarımız dededen kalma eski ağaçlar. Açık arazilerine de zeytin ekimi yapıp dandan Ayvalık/Edremit tipi ağaçlar büyütüyoruz.”

Çaylar demleniyor, bir yemek arası veriliyor. Dokuz yaşındaki konuşkan tatlı Hale bizi sofralarına davet edip, cömertçe yemeklerini paylaşmak istiyor. Sofralarını bu toprakların en güzel üçlüsü, “Peynir-Zeytin-Ekmek” süslüyor.

      “Zeytinin yanından geçip gitmeyin, durun, bakın, görün... Dahası göz göze gelin onunla. Bir çift güzel söz söyleyin. Ve dinleyin... O zaman bir ağaçtan çok daha öte bir canlı olduğunu anlayacaksınız,” denmesi boşuna değil… Zeytinle hemhal olup  kulak verdikçe  bize kendini açan bu ağacın Ayvalık’ta buluşturduklarından kısa bir kesit sunduk size.           

Ayvalık anları, anıları, anıt insanlarının tamamı ile Zeytin Ülkesi Balıkesir’de buluşmanız dileğiyle…

 

ree
ree
ree

 

 

 

 

 

 

Yorumlar


  • Instagram
  • Facebook
  • X

Dilek ve önerileriniz için bize yazabilirsiniz.

bottom of page