top of page

3 B Formülü Neden Geçerli Değil?(En azından dünyanın bazı yerlerinde!)- Ömer MADRA


Kasım başında Ayvalık Uluslararası Zeytin Hasat ve Turizm Festivali’nin 19.sunun açılışına ilişkin coşkulu haberlerden bir başlık: “Açılışta 1080 yıllık “anıt ağaç”tan zeytin hasadı yapıldı.”

    Haberin biraz ayrıntısına inersek: Altınova Mahallesi'nde bir çiftliğin bahçesindeki yaklaşık 11 asırlık ağaçtan festivale katılanların hasat ettiği zeytinler fabrikada sıkılarak yağa dönüştürülmüş, yaklaşık 11 asırlık ağacın meyvesinden elde edilen ilk zeytinyağı katılımcılara özenle tattırılmıştı.

    Ayvalık zeytinyağını özellikli kılan unsurlardan biri, yaşları 300 yılın üzerindeki ağaçların meyvesini kullanmak; 2 milyon ağacın 1 milyon 400 bininin 300 yaşında ve bu rakamın üzerinde olduğunun itinayla vurgulandığı haberde bu ağaçlardan alınan meyvelerin sularının (yani zeytinyağlarının) da çok özellikli yağlar olduğu yetkililerce özenle vurgulanıyordu.

    Son bir ayrıntı: “Olağanüstü parlak açık yeşil renk zeytinyağları tek tek çay bardaklarıyla davetlilere sunulurken, zeytinin simgelediği bolluk, bereket ve barış dilekleri de sunuma eşlik ediyordu.” (bkz.sondakika.com, 3/11/2024)

    Geçen yıl gene bu vakitler hazırlanan “Ayvalık’ta Zeytin Hasadı” yayını için kaleme aldığım “Zeytin ve Barış” başlıklı yazıda da altını çizmeye çalışmıştım: Dünyada pek çok araştırmacı, “ölmez ağaç” zeytinin, binlerce yıldır, yeryüzündeki bütün dinlerde -özellikle de bu dinlerin bir arada yeşerip göverdiği Yakındoğu’da- işte esas olarak bu 3B’yi, yani bolluk, bereket ve barışı simgelediğini ortaya koyuyor.

    Bu inançların hepsinin kaynağında yer alan Nuh Efsanesi’nde dev tufandan kaçıp yok oluştan kurtulmaya çabalayan gemideki tüm canlı türleri, ağzında zeytin dalı ile göklerdeki kara bulutların arasından çıkıp gemiye doğru ferah fahur sakince uçan beyaz güvercini gördüklerinde karanın ve kurtuluşun, yani yeniden varoluşun artık yakınlarda olduğunu anlamışlar, sonsuz gibi görünen o bitmez tükenmez savaşlardan ve şiddet kasırgalarından uzakta, huzur içinde verimli topraklarda ölmez ağaçlarını hasat edeceklerini ve evet: nihayet bolluk, bereket ve barış içinde sonsuza kadar huzurlu bir hayata kavuşacaklarını ummuşlardı. (Zeytin hasatlarının günümüzde de şenlikler halinde başlatılması geleneği de bu inanıştan kaynaklanıyor olsa gerek.)

    Heyhat! Kazın -pardon barış güvercininin- ayağı öyle değil maalesef! Savaştan geçilmiyor, savaşsız tek gün geçmiyor, katliamın, asmanın, kesmenin sonu gelmiyor, gelmediği gibi, barışa erişmek gün geçtikçe imkânsızlaşıyor, bütün bunları da dünyanın hiçbir medyası hakkıyla yazmıyor, söylemiyor, göstermiyor.

    Dünyanın önde gelen yazar, gazeteci, düşünür ve aktivistlerinden, ünlü savaş muhabiri Chris Hedges, “Her bireyin bilmesi şart” alt başlığını taşıyan 2003 tarihli Savaş adlı önemli kitabında ünlü tarihçilerden aktardığı şu bilgiyi veriyor: “Tektanrıcı dinlerin ilk ortaya çıktığı yıllardan günümüze kadar geçmiş olan 3.400 yılda insanoğlunun (ya da insankızının) tümüyle barış içinde geçirdiği sadece 268 yıl var-mış! Yani yazılı tarihin sadece yüzde 8’i hiç savaşsız geçmiş!”

    Tarihî gerçekleri geçici olarak bir kenara bırakalım. En azından şimdilik! Günümüzde savaş, iç savaş, çatışma ve katliam rakamlarının baş döndürücü raporu özetle şöyle: İkinci dünya savaşının sona erdiği 1946’dan bu yana devlet temelli çatışmaların sayısı zirvede.

    İlaveten, son üç yılda son otuz yıldaki en şiddetli çatışmalardan daha şiddetli olanlar yaşanmakta. 2023, Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonraki en şiddetli yıl oldu: Kayıtlara geçen 59 savaş ve çatışmadan bahsediyoruz. Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü PRIO’nun Çatışma Trendleri-Küresel Değerlendirme Raporu dünyada şiddet dalgasının en yüksek seviyeye çıkmakta olduğunu belirtiyor. 2024’ün bu rekorları da kıracağına ise neredeyse şimdiden kesin gözüyle bakılıyor! Başlıca çatışma, şiddet ve ölüm alanları: Afrika’da Etiyopya/Tigray, Sudan’da iç savaş, Rusya’nın Ukrayna’yı istila girişimi ve İsrail’in Gazze ve (son olarak Batı Şeria), Lübnan saldırıları. (Bkz. Rustad, Siri Aas (2024) Conflict Trends: A Global Overview, 1946–2023. PRIO Paper. Oslo: PRIO)

    Şimdi biz, diğerlerini bir kenara bırakıp yalnızca İsrail’in Gazze ve işgal atındaki Batı Şeria ölüm sarmalına odaklanalım. Ayvalık zeytin hasat şenliğinin başladığı günlerde İsrail’in soykırım ve tasfiye kampanyası şiddetlendi, 17 günde 800 Filistinli “dünyanın gözleri önünde” katledildi. Ardı arkası kesilmeyen, bombardımanlar, sürgün, açlık, travma ve “vücutların titremelerinin bir türlü durdurulamadığı” ateşler altında… Gazzelilerin anlattığı ve çekimlerini gösterdiği kıyamet sahneleri: sokaklarda yatan cansız bedenler, duvarlardan sarkan beden parçaları, kollar, bacaklar, suluklarını doldururken vurulan çocuklar, elektrik, yiyecek-içecek ve yardımdan neredeyse tamamen yoksun evlere ve hastanelere hapsolmuş yüzlerce insan. “Bize kalan tek şey ise şu: Nefes alma iradesi.” (Abby Zimet, https://www.commondreams.org/further/a-circle-of-certain-death-don-t-be-afraid-stand-here-next-to-me)

    Gene Ayvalık zeytin hasat şenliğinin başladığı günlerde yayınlanan yeni BM Raporu, İsrail’in Gazze’de dünyanın gözleri önünde yürüttüğü “canlı gösterim”de soykırımın kronik anlatısını yapıyor. Filistinlileri Gazze’den toptan kovmak, Gazze’yi yeniden kolonize etmek (sömürgeleştirmek) ve ardından da Batı Şeria’nın işini bitirmek, böylece “Filistin topraklarında Filistin halkının bizzat varlığını toptan ortadan kaldırmak ve silmek” konusundaki uygulama ve planlarını kan dondurucu ayrıntılarıyla dile getiriyor. BM Özel raportörü Francesca Albanese’nin Kolonyal kazıma/silme olayı olarak Soykırım” başlıklı resmi BM raporu ayrıca tüyler ürpertici bir ek uyarı da getiriyor: “Bu soykırım projesi halen Batı Şeria’ ya ve Doğu Kudüs’e sıçramakta ve metastaz yapmakta.” (https://braveneweurope.com/chris-hedges-genocidal-scorecard)

    Peki; şimdilik burada da bu kadarla duralım. Ve son olarak, bir kez daha zeytin hasadına ve 3 B meselesine dönelim.

    Gazeteci Bethan McKernan 18 Ekim tarihli Guardian gazetesinde şu haberi veriyor: “BM, Batı Şeria zeytin hasat mevsiminin yükselen ağır İsrail şiddetine maruz kaldığını belirtti.” Bu başlıktan sonra haberin girizgâh cümleleri de şöyle: “İşgal altındaki Filistinliler, önemli zeytin hasat mevsiminin hemen başında İsrailli yerleşimcilerin artan saldırıları ve İsrail ordusunun artan şiddeti ile yüz yüze kaldı.

    BM’nin İnsani Meselelerin Koordinasyonu’ndan sorumlu Ofisi’nin (OCHA) raporuna göre cinayetlerde ve yerleşimcilerin zeytinliklerine gerçekleştirdiği saldırılarda ekimdeki hasat mevsimiyle birlikte büyük artış görüldü. 59 yaşındaki Hanan Abu Salame adlı kadın, görgü tanıklarının ifadesine göre kendi zeytinliğinde hasat yaparken oğlunun gözleri önünde sırtından vurularak hunharca katledildi. OCHA’nın resmi raporuna göre, yerleşimcilerin bu saldırıları “savaş benzeri” taktiklerin bir parçası. Gene raporda hasat mevsiminin açılmasıyla zeytinliklere ilişkin 32 İsrail yerleşimci saldırısı gerçekleşmiş, yaklaşık 600 yavaş büyüyen “ölmez” zeytin ağacı yakılmış, yıkılmış ya da yağmalanmıştı.

    BM’nin OCHA ofisi baş yetkilisi, zeytin hasadının Batı Şeria’da yaşayan on binlerce Filistinli aile için temel ekonomik geçim kaynağı, zeytinin de Batı Şeria’daki başlıca tarım ürünü olduğunu, Filistin Çiftçiler Birliği’ne göre de çiftçilere yılda toplam 70 milyon dolar gelir sağladığını, Batı Şeria’daki Filistin halkının dörtte biri ile üçte biri arasında bir kesiminin ya zeytin toplamada ya da zeytinyağı ve sabun üretmede çalıştığını, bu saldırıların da savaş suçu teşkil edebileceğini belirtmiş.

    Sözün özü: Kadim İbranî halkının torunlarının, bu zeytinliklerin ve toprakların asli sahibi kadim Filistinli sahiplerinin torunlarına karşı yürüttüğü yağmacı saldırısı, ölmez ağacın ya da anıt ağaç’ın barış simgesi olmaktan çoktan çıkmış olduğunu gösteriyor sanki. (Bolluk ve bereket için de öyle!)

    Hatta belki de bunlar hiç olmamıştı da biz öyle sanıyorduk. Olamaz mı yani?

ree

Yorumlar


  • Instagram
  • Facebook
  • X

Dilek ve önerileriniz için bize yazabilirsiniz.

bottom of page