Ayvalık’la tanışmam 2000 yılının bir Şubat gününde oldu. Kasvetli, gri bir gökyüzünden sonra ilaç gibi gelen güneşli ılık bir gün karşılamıştı beni. Her büyük şehir insanının “bir gün Ege’de yaşamak” hayalini daha kuvvetli hissettim o gün. Ve evet, 2006’nın baharında küçük bir işletme devralarak Cunda’ya yerleştim. Bu mekânı şarap evi yaparak Cunda’da bir ilke imza atmıştım. Malum “rakı balık Ayvalık”tı. İşin ilk yılları beni zorlasa da yaşamaktan hep keyif aldığım Cunda’ya geldiğime hiç pişman olmadım.
O zamanlar tabiri caizse turizm patlamamıştı daha. Esnaf olarak hepimiz dayanma güçlüğü çekiyorduk ama sade, sakin, dayanışmalı yaşayıp gidiyorduk. Sonra her sene biraz daha kalabalıklaştık. İşlerimiz yüzümüzü gülümsetmeye başlarken maalesef, tarihi dokuya sahip olan bazı evleri, mekânları teker teker kaybetmeye başladık. İyi restorasyon geçiren yerler tabi ki oldu ama kimliği olan bu adanın hafızasına kazınmış pek çok yer de farklı dönüşümler geçirdi.
Her şeyin eskisi gibi kalmasını istemek çok zor biliyorum. Yalnız yurtdışında böyle tarihi sit yerleşimlerini korumak için neler yapıldığını gördükçe içim sızlıyor. Bu konuda elimden geldiğince uğraştım. Tabiat parkını korumak, temizlik, kanalizasyon ve daha nice sorunlarımız vardı; hâlâ var ve uğraşıyoruz. Umuyorum ki elbirliğiyle bunları da aşacağız.
Ben “dışarlıklı” biriyim belki, pek çoğunuz gibi. Ayvalıklı olmak burada doğmuş olmanın ötesindedir, burada hep birlikte daha iyi yaşamak için orayı sevmek, korumak, mücadele etmek demek diye düşünüyorum.
On sekiz senedir Cunda’dayım. Cunda’yı sokağına kibrit çöpü atmayacak kadar, ne sorun varsa orada olmaya çalışacak kadar çok sevdim. Ayvalık’ı eşsiz ve özel kılan Giritli, Midillili mübadillerin heybelerinde getirdikleri kültürleriyle sevdim. Yemeklerini, balıkçısını, zeytincisini, yazın kapı önlerinde oturan teyzelerini… Baharda taze baklayla zeytin yemeyi, taze nohut çıtlamayı, otlarını, evlerini, sinema dekoru gibi olmayan sokaklarını, bin bir emekle işlenen zeytini, yağını, mübadil manilerini, şarkılarını, hikâyelerini, Giritçe Türkçe karışan lehçelerini, “merabayın” diye selamlaşan komşularımı, hepsini çok sevdim. Liste uzar gider hangi birini saysam az.
Değişimler, siz değiştikçe başlar. Şahit olduğunuz sorunlar için ses verdiğinizde, paylaştığımız bu coğrafyada öteki beriki diye ayrıştırmadan birlik olduğumuzda pek çok şeyi değiştirebileceğimize inanıyorum.
Sağlıcakla kalın…
Comments