top of page

Zeytin Çekirdeği-Hakan Dinç

Güncelleme tarihi: 5 Oca

05 Kasım 2022 Cumartesi günü kaybettiğim Annem’e...

16 Ocak 1991 Çarşamba gece saatleri televizyonun başında tüm aile, bir savaşın kara harekâtını canlı olarak izliyorduk. Yeni bir dünya düzeniyle karşı karşıyaydık. Amerika’nın başı çektiği koalisyon ülkelerinden oluşan askeri birlikler topla tüfekle Irak’a girmişti. Ben Sivas’taki birliğimden evime yeni gelmiştim, üç gün sonra annemin doğum günü vardı ve bu günü ailemle birlikte kutlayabilmek için birliğimden izin almıştım. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar televizyonun başında bir aksiyon filmi seyreder gibi savaşı izledik.

Sabah annemin “Hakan kalk seni arıyorlar,” demesiyle yatağımdan fırladım. Ayvalık Askerlik Şubesindeki komutan telefonun diğer ucundaydı. Bir gece önce televizyondan naklen izlediğimiz Körfez Savaşı’yla ilgili, rütbeli askerler, birliklerimize çağrılıyorduk. En yakın zamanda Şanlıurfa 20. Mekanize Tugayında olmalıydım.

Telefonu kapatır kapatmaz anneme haberi verdim. Hemen kahvaltı yapıp, hazırlanmalıydım. İlk otobüsle önce İzmir, sonrasında Urfa’daki birliğime ulaşmalıydım. Annem karşımda oturmuş, hemen mi gideceğimi, nereye gideceğimi, nasıl gideceğimi, yaş gününde bir arada olup olamayacağımızı soruyordu art arda. Ben hepsine tek tek cevap vermeye çalışırken, o ağzıma bir şeyler tıkıştırıyordu. Belki de yaş gününde yediremeyeceği yemekleri düşünüp ha bire ağzıma tıkıyordu kahvaltılıkları.

İşte tam da o an gözüm, annemin ağzından çıkan siyah zeytin çekirdeklerine takılmıştı. Bana çay doldurmaya giderken hızlıca o zeytin çekirdeklerinden birini ağzıma attım. Neden niçin demeden, hiç de düşünmeden, çok sonraları iyi ki yaptım diyeceğim bir şeydi bu. Beni ileride yaşayacağım o zorlu günlerde ayakta tutacak, yaşama tutunma sebebi olacak şeydi o zeytin çekirdeği. Hemen üst dudağımla dişlerimin arasına sıkıştırmıştım ve ona alışmaya çalışırken annemin getirdiği çayı içiyor, bir yandan da onunla konuşmaya devam ediyordum. Artık sofradan kalkma vakti gelmişti, hazırlanmalıydım. Ağzımdaki zeytin çekirdeğini unutmuştum bile.

İzmir otobüsüne binip biraz yol aldıktan sonra servis elemanının, çay mı kahve mi seslenişiyle kendime geldim. Çekirdek hâlâ ağzımın içindeydi ve ben farkında olmadan onu emiyordum ve yine o an fark ettim ki o çekirdek ağzımdayken de yiyip içebiliyordum.

İzmir’e gelir gelmez Şanlıurfa’ya ilk aracın ne zaman olduğunu sordum, biletimi aldım, daha birkaç saatim vardı. Biraz dolaştım otogar içinde, okuyacak bir şeyler ve yiyecek atıştırmalık aldım. Kalkış saati geldi, yaklaşık 20 saat sürecek olan yolculuğum başlamıştı.

Çok kez mola verdik ama gerek arabada gerekse dinlenme tesislerinde yediğim içtiğim şeyler artık etkilemiyordu ağzımdaki çekirdeğin varlığını.

Urfa’ya varmış, birliğime katılmıştım bile. Ertesi gün Zırhlı Personel Taşıyıcılarıyla birlikte Irak sınırına konuşlanmış, sınır güvenliğini sağlamak için her yere pusu atmaya başlamıştık. Tarih 20 Ocak'tı ve annemin yaş günüydü. Ben bu coğrafyada onun ağzından çıkan ve 3 gündür benim ağzımda olan zeytin çekirdeğiyle hayata tutunuyordum.

İlerleyen günler çok hareketli geçti. Aylarca sıcak çatışmaların içinde olduk. Ayağımdaki postalları günlerce çıkarmadığım oluyordu, hele yıkanmak bir lükstü bizler için. Beni o savaş ortamında ayakta tutanın, ruhsal olarak besleyenin, ağzımdan çıkarmadan, sürekli emerek, Ayvalık’la, ailemle bir bağ kurarak yaşama bağlayanın, zeytin çekirdeği olduğunu damarlarımda hissediyordum. Çoğu çatışma gecelerinde daha bir hırsla emmeye başladığım, beni kurşunlardan, bombalardan kurtaracağını düşündüğüm bir cevşen gibiydi çekirdeğim. Şehit olursam, hayatta en sevdiğim insandan kalan en sevdiğim şeyle ölecektim! Bu bile bana başka bir dayanma gücü veriyordu.

Üşenmedim saydım, tam dört yüz seksen sekiz gün birlikteydik çekirdeğimle. Hiç ama hiç çıkarmadan dört yüz seksen sekiz gün…

18 Mayıs 1992 Pazartesi günü sabahı Sarımsaklı'daki evimize döndüğümde annem haberimi almış kahvaltıyı hazırlamıştı bile. Sanki dört yüz seksen sekiz gün önceki kahvaltı sofrasındaydık birlikte.

İşte o sırada çıkardım çekirdeği ağzımdan. Bir seremoni gibiydi, saygıyla, heyecan içinde; o kutsal varlığı, usulca, büyük bir minnetle, annemin zeytin çekirdeklerinin yanına bıraktım.

Aslında o, bir çekirdekten çok daha fazlasıydı. Ananemin, dedemin bana öğrettikleri vardı.

Zeytin her şeydi onlar için, sadece toplama aşamasında gitmezdik zeytinliğimize. Yazın en sıcak günlerinde iki keçi ve bir eşeğimizle sabahtan yola çıkar uzun saatler dedemle zeytinliğimizdeki ağaçları temizler, sulardık. Toprağı havalandırır, bir şeyler ekerdik aralarına.

Başka bir gün çıkınımızdakileri yemeğe başladığımız sırada, çok yorulan ufak bir çocuğun yapacağını yaptığımı, sırtımı zeytine dayadığımı anımsıyorum. Dedem yanıma gelip tatlı sert, ağaca yaslanmanın doğru bir davranış olmadığını anlatmaya başlaması aklımdan çıkmaz. “O bizim arkadaşımız, ona konuşacağız, hal hatır soracağız, sevip okşayacağız onu oğlum,” demişti. O gün bugün hiçbir ağaca sırtımı vermedim, veremedim…



 

26 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ความคิดเห็น


bottom of page