1.
Sabahın kör karanlığı... Kat kat elbiseler giyildi, azıklar alındı; ekmek, peynir, domates, kıl biber, çevirme zeytin, zeytinyağı, çaydanlık, bardak, toz şeker. Çocukların okulu yok bugün, onlar da bizimle geliyor. Aman üşümesinler! Sabah bu saatler zeytin arasında öyle bir kırağı olur ki... Bak, Murat’ın sümüğü bir haftadır kesilmedi. Okula mecburen gönderiyoruz, doktor istirahat vermedi; “üşütmeden” dedi, “ateş yok, ağrı yok.” O gün doktordayken Murat’a, “Oğlum başım ağrıyor de doktor amcaya” dedim de bizimki utandı söyleyemedi, sonra da böyle sümüklü sümüklü okulun yolunu tuttu.
Aman sıkı giydir sen de oğlanı, doktora giderse de ‘karnım ağrıyor, başım ağrıyor’ deyiversin, ‘halim yok’ desin, istirahat veriyorlar öyle olunca. Hah! Traktör de geldi, günaydın hanımlar! Ne o Ayşe, suratın beş karış ya?
Ayşe dün zeytinden sonra okula veli toplantısına gitmiş; malum, beyi dışarıda direksiyon sallıyor, işler hep onun başında. Küçüğün dersler zayıfmış biraz ona üzülmüş. Çocuk da ne yapsın, okulsa okul, zeytinse zeytin, bakkalsa bakkal, hafta sonu torna tesviyede çıraklık; ne ara okuyacak da büyük adam olacak? Gerçi, bir ara da çocuk olması lâzım ya... Sonra, çamaşırdı bulaşıktı derken, üstüne yarım çuval zeytin tuzlamış, kaç gündür hayataltındaki odunları da kucaklayıp taşıyınca hâli kalmamış tabii.
“Fatma nerede?”
Fatma hasta sorma, hasta hasta geldi yine de. Bir öksürük bir öksürük ki ciğerleri parçalanıyor. Sen gelmediydin ya geçen gün, o günden belliydi hasta olduğu. Ben idare ettim onu, kâhyadan laf işitmesin diye. Dul kadın, evde anacığı ve kızcağızıyla...
“Murat, naber len sümüklü böcek?”
Dur hemen kızma canım şakacık yaptı Hanife Teyzen. Bak Kerem de var bugün, işiniz bitince oynarsınız. Çocuklara da bir yevmiye yazıyorlar, yazmasalar ne işleri var burada? Ama bak bu paraları biriktireceksiniz ha! Paranıza şimdiden sahip çıkacaksınız.
***
Develerle, eşeklerle giderlermiş eskiden zeytine, rahmetli kayınbabam anlatırdı. Ne zormuş o zamanlar... Bak çok şükür şimdi motor tepesinde iki dakkaya zeytindeyiz. Yalnız bu Kemal Beylerin zeytinlik de git git bitmez, ucu bucağı yok. Ben ilkin geçen hasatta gittiydim. ‘Hah!’ dedim ‘geldik.’ Ne gelmesi, daha bir saat gittik neredeyse. Bizim zeytinlikler gibi iki karış değil ki adamların zeytini. Kaç tane motor, kaç tane tayfa vardı sayamadım. Bizim zeytinler öyle mi ya? Benim adamla oğlanları aldım mıydı üç günde bitiririz alimallah! Malın mı var derdin var. Onların da işi zor, bu kadar insanla uğraşmak kolay mı?
Hava da iyice topladı, yağmur yağacak gibi; bakalım hayırlısı. Öğlene doğru yağsa da yarım yevmiye yazdırsak bari. Hadi davranın da serelim şu tenteleri. Fatma mı o, elinde sırıkla? A delirmiş bu kadın, kız belin kopar. Hem böyle hasta hasta? Ama erkek gibidir Fatma. Sırığın yevmiyesi fazla, o kadar boğaza tek başına nasıl yetsin? Helal be Erkek Fatma! Ama kolları da kopar insanın ha! Bütün gün salla babam salla, salla babam salla. İyi ki yine sırık var, ya patron o makinelerden alsa? Böyle ağacı sallayıveriyormuş da bir tane zeytin komuyormuş üzerinde... Helâl olsun sırığa, sayesinde ekmek yiyoruz. Salla Fatma, salla komşum!
***
Zehra’nın muhacir hakkı yüz ağaç zeytini var; ama satacakmış laf aramızda. Ne yapsın kadıncağız? Üç çocuk, cam kenarında bütün gün çay-sigara içen bir koca. Adam emekli de olamıyormuş, sigortası eksikmiş diyorlar.
Ya kim toplasın zeytinleri? Utangaçtır da, öyle konuya komşuya diyemez ‘gelin beraber toplayalım mahsulü’ diye. Ne yapsın? Tayfaya para verse; motora, sıktırmaya para verse; sonracığıma bunun ayıklaması, sürülmesi, gübresiydi derken... Ne kalacak eline? Bakalım, varmış bir talip. Bizim patron alacakmış diyorlar. Canım yüz ağacın lafı mı olur onlara! Hem Zehra’nın da işi görülsün işte. Cebi biraz para görür de evi çekip çevirir, belki adamı da emekli eder. Tamam, evine yağlığını, sofralığını koyuyordu, o da bir şey; ama masraflar ağır, hele de böyle bir başına... Ne yapalım, komşuluk ölmedi ya! Her birimiz üçer beşer kilo versek tamam işte, helâli hoş olsun.
***
Dediydim bak, yağmur başladı, eh hiç değilse yarım yevmiye yazdırdık, o da iyi. Çocuklar çabuk motora! Şu muşambanın altına geçin hemen, ıslanmayın. Hadi çuvalları yüklenin bakalım, rahmet iyice bastırmadan gidelim, yoksa motor çamura bir saplanırsa zebil oluruz buralarda. Çay da içemedik ya bugün, olsun...
2.
- Kerem... Soyadın ne?- Çalışkan doktor amcası.- Soyadın gibi çalışkan mısın Kerem?- Çalışkandır benim oğlum.
- Nefes al.. ver... al şimdi... Şimdi karnını aç bakalım... Neyi var annesi?
- Burnu akıyor iki gündür; halsiz, ağrım var deyip duruyor.
- Neren ağrıyor Çalışkan Kerem?- Bacaklarım...
Bacaklarım ağrıyor denir mi hiç? Başım ağrıyor, karnımın içi ağrıyor diyeceksin. Sen yine dua et iyi adammış da iki gün istirahat yazdı.
***
Zehra ucuza vermiş zeytinliği.
Comentarios